top of page

Nehna Ekibini Tanıyalım – Can Terbiyeli

Ferit Yuhanna Tekbaş

Güncelleme tarihi: 17 Ağu 2023

Bu hafta Nehna ekibini tanımaya Can Terbiyeli’yle devam ediyoruz. Can, kimlik üzerine düşünmeye, doğduğu ve büyüdüğü yer olan İskenderun’dan Ankara’ya üniversite eğitimi için gittiğinde, orada kendisini ayrıksı hissedince başladığını söylüyor. Nehna’nın ise büyük ve tarihsel bir ihtiyacı karşıladığını belirtiyor.

Röportaj: Ferit Yuhanna Tekbaş

Sevgili Can, okuyucularımızdan seni tanımayanlara kendin ve ailen hakkında bilgi verebilir misin?

Merhabalar, ben 1982 yılında İskenderun’da dünyaya geldim. Anne ve babam da İskenderun doğumludur. Annemin babası ve annesi Samandağlı, onlar 1950’lerin başında (ya da 40’ların sonunda) İskenderun’a göç etmişler. Babamın babasının kökeni Antakya, babaannem ise İskenderunlu. Her ikisi de İskenderun’da doğmuşlardır. Dolayısıyla kendimi tamamen İskenderunlu olarak tanımlıyorum.

Benden üç yaş küçük bir erkek kardeşim var. O da İstanbul’da yaşıyor ve uzun yıllardır sinema sektöründe çalışıyor. Çocukluğum İskenderun’un çok kültürlü yapısı içinde geçti. Bir yanda geniş aile, diğer yanda mahalle ve okul arkadaşlarımla beraber büyüdüm. Liseden sonra, 2000 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde hukuk eğitimi almaya başladım. 2005 yılında mezun oldum ve avukatlık stajımı Ankara Barosu’nda yaptım. Stajın ardından İstanbul’a yerleştim ve büyük bir hukuk bürosunda üç yılı aşkın süre çalıştım. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimine devam ettim. 2010 yılında askerlik yaptım ve askerliğin ardından fakülteden bir arkadaşımla birlikte kendi hukuk ofisimizi kurduk. Özel hayatıma gelecek olursak, fakülte yıllarından beri birlikte olduğum Senem’le 2011 yılında evlendik. 2016 yılında oğlumuz Arden dünyaya geldi.

Daha evvel azınlıklar hakkında çalışmaların olmuş, tam olarak hangi alanda bu çalışma olmuş bunu bize açıklar mısın?

Bu soruya cevap verirken, öncelikle kimlik konusunun bendeki karşılığının nasıl oluştuğunu anlatmam gerekiyor sanırım. Ben üniversite öğrenimi için Ankara’ya gelene kadar açıkçası kafamda bu konuya ilişkin pek soru yoktu. Yani İskenderun’da da “azınlık”tım ama orada kendimi ayrıksı hissetmiyordum. Yani ben çocukluk ve ilk gençlik dönemimde toplumun çoğunluğundan farklı bir dine mensup olduğumun farkındaydım ama bunu bir kimlik olarak değil, tamamen inançsal farklılık olarak algılıyordum. Tabii, bunun sebeplerinin başında İskenderun’daki farklı toplumsal kimliklerin birçok ortak yönünün olması geliyor.

Ne zaman ki Ankara’da yaşamaya başladım, bambaşka bir dünyayla karşılaştım. Okuduğum okul, o dönemde Türkiye’nin her sosyal ve ekonomik sınıfından öğrencinin geldiği bir okuldu. Bir yanda, kolej mezunu, ailesi üst düzey bürokrat ya da yönetici olan öğrenciler, diğer yanda, Anadolu’nun küçük bir kasabasında çobanlık yaparken üniversite sınavını kazanıp gelen öğrenciler de vardı. Bu durum beni çok etkiledi ve değişik kültürlerle tanışmaya ve bu konular üzerine kafa yormaya başladım. Bununla birlikte, o dönem okuldaki siyasi ortam da beni etkiledi. Ankara Hukuk, geleneksel olarak sol siyasetin egemen olduğu bir okuldur -maalesef günümüzde bunun değiştiğini gözlemliyorum.Tabii ki, ben de bu atmosferden etkilendim ve bu doğrultuda okumalar yapmaya ve tartışmalara katılmaya başladım. Zamanla bu okumalar ve araştırmalar beni kendi özüme ve kimliğime dair sorular sormaya yöneltti. Neticede sadece bizim toplumumuz değil, genel anlamda etnik ve dini kimlikler konusu benim hayatımda çok önemli bir meşgale olarak yer almaya başladı. Bu konularla ilgili elimden geldiğince okumalar yaptım, konferans ve seminerlere katıldım. Fakat kaba tabiriyle “hayat kavgası”, benim bu konularda somut üretim yapmama engel oldu. Öncelikle İstanbul’da yaşamanın şartları gereği, mesleki olarak daha çabuk para kazanabileceğim alanlara yöneldim. Zaman zaman etnik ya da dini ayrımcılığa uğrayan kişilere hukuki destek sağladım, çeşitli vakıfların gayri resmi danışmanlığını yaptım. Ancak meslek hayatımda bu konuların çok fazla yer aldığını söyleyemem.

İstanbul’da serbest avukatlık icra ediyorsun. Peki, hukukun hangi alanlarında uzmanlaştın?

Ofisimizde bir çok alanda hukuki hizmet veriyoruz. Ama benim genel olarak uzmanlık alanlarım Ticaret Hukuku ve Bankacılık Hukuku.

Ferit Tekbaş ve Can Terbiyeli

Nehna’ya nasıl dahil oldun ve seni bu projeyi desteklemeye tam olarak ne motive etti?

Biz yıllardır Mişel’le (Uyar) birlikte, toplumumuzdan özellikle İstanbul’da yaşayanlarla birlikte bir şeyler yapmamız gerektiğini konuşurduk. Ancak hiçbir zaman somut bir şey ortaya çıkmadı. Bir gün Mişel aradı ve senin online gazete kurma isteğinden bahsetti. Ben gazete işini kotarabileceğimden pek emin değildim, ancak diğer arkadaşların katılımı ve ilk toplantıdaki enerji beni açıkçası çok heyecanlandırdı. Bununla birlikte açık konuşmak gerekirse, Anna Maria (Beylunioğlu Atlı) ve Emre Can’ın (Dağlıoğlu) çalışmalarını uzun zamandır takip ediyordum. İlk etapta onların da bu projede yer alacak olması beni daha da motive etti. Zamanla birbirimizi daha yakından tanımaya başlıyoruz ve kimin gazeteye ne katacağı konusunda durum netleşiyor. Bence çok gecikmiş ama tarihsel sorumluluğu da ağır bir işe kalkışıyoruz. Umarım bu heyecanımız toplumda da karşılığını bulur.

Nehna’da senin hangi konulardaki yazılarını okuyabileceğiz?

Hukuk eğitimi almış olduğum için benden beklenenin hukukla ilgili metinler olması şaşırtıcı olmayacaktır. Elbette bu konularda yazılar yazmayı planlıyorum. Özellikle, ülkemizdeki “azınlık” toplumların yaşadığı en temel sorun olan “tüzel kişilik sorunu”yla ve bu bağlamda vakıflarla ilgili yazılar yazmayı planlıyorum. Ancak kendimi bu alanla sınırlı tutmak istemiyorum. Çünkü ben kişisel hikayelerin gücüne inanan bir insanım. Dolayısıyla anılara yaslanan ve mülakatlardan beslenen yazılar da yazmak istiyorum. Yeri gelmişken belirtmek isterim ki, “azınlık” kavramını kullanmayı sevmiyorum, fakat özellikle hukuk alanında çok oturmuş bir kavram olduğu için kullanmak zorunda kalıyorum. Umarım Nehna’daki süreç bizim daha doğru kavramlar bulmamızı sağlar. 

Nehna’dan beklentilerin nedir ve bu platformun geleceğini nerede görmek istersin?

Öncelikle ben bu platformun toplumumuz için tarihi ve gecikmiş bir görevi yerine getireceğini düşünüyorum. Sahip olduğumuz kültürel zenginlik dünyada ender rastlanacak cinsten. Bu zenginliğin dünyaya tanıtılması gerektiği kanaatindeyim. Bunun yanında çalışmalara başlayınca gördük ki, toplumumuzda birçok kişi bu platformun kurulmasının büyük bir ihtiyacı karşıladığının farkında. Bu farkındalığın somut bir adıma dönüşmesi hepimizi heyecanlandırdı. Şahsi düşüncem, her ne kadar tarihsel olarak dini kimliğimizle var olagelmiş olsak da, günümüze geldiğimizde kimliğin yapı taşı artık kültür olmuştur. Bu kimliği yansıtacak ve ihtiyaçlara karşılık verecek sivil yapılara ve kurumlara ihtiyaç duymaktayız. Bu platformun bunun ilk adımı olmasını ve kısa bir gelecekte de katılımcı ve kapsayıcı bir kurumsallaşmayla daha güçlü bir organizasyon haline gelmesini ümit ediyorum.

Bu röportaj için diğer arkadaşların ve okuyucularımız adına teşekkür eder, iş ve yaşamında bu başarıların devamını dileriz.

5 görüntüleme

Bu platformun kendine ait resmi bir görüşü yoktur. Bu oluşum içerisinde yer alan tüm yazılar yazarların şahsi görüşüdür.  Okuduğunuz bu yazının yayın hakları nehna.org’a aittir, ilkelerimiz gereğince sitemizdeki yazıların paylaşılmasında bir sakınca görmüyoruz. Ancak paylaşım yapılırken evrensel basın ilkelerine riayet edilmesi, yazının ilk olarak nehna.org sitesinde yayınlandığına ilişkin ibare bulunması ve yazarın isminin anılması hususlarına dikkat edilmesini önemsiyoruz.

bottom of page