top of page

Gelecek Nesillere Aktarılacak Dijital bir Anıt: “Antakya’da 6 Şubat'ı Haritalandırmak”

  • Yiğit Göktuğ Torun
  • 1 gün önce
  • 11 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 43 dakika önce



6 Şubat depremlerinden sonra farklı ölçeklerde de olsa tüm Antakyalılar olarak bir şekilde yas sürecinde bulduk kendimizi. Ben 6 Şubat 2023 depremlerinde annem Berna’yı, babam Kemal’i, ablam gibi olan kuzenim Eylem Abla’mı, çok değerli Arapça hocam Fida’yı ve onlarca yakın sevdiğimi kaybettim. Annem ve babamın naaşlarına hala ulaşamadım. Hukuki süreçlerim de devam ediyor. Her gün, yasımı nasıl anlamlandırabilirim, kaybımı nasıl kayda değer bir mücadeleye dönüştürebilirim diye düşünüyorum. Bu düşüncede de yalnız olmadığımın bilincindeyim. Sayılarla değil, yüzlerle; istatistikle değil, hikâyelerle hatırlanmalı yaşadıklarımız bana kalırsa. İhmallerin, sorumsuzlukların bedelini canlarıyla ödeyen insanların adalet arayışı sadece mahkeme salonlarında değil, hafızamızda da sürüyor ve maalesef bir yandan da bu hafıza mücadelesinin de akıbeti biz depremzedelerin elinde.


"6 Şubat’ı Haritalamak" projesi tam da bu yüzden önemli. Çünkü bu proje, kaybettiklerimizi birer sayı olarak değil, isimleriyle, hikâyeleriyle, anılarıyla yaşatma çabası. Yasın, dayanışmaya ve dirence dönüştüğü bir yer. Antakya, kolektif bir sınavdan geçiyor. Ve bizler, bu yası ortaklaştırarak, kayıt altına alarak, mücadele ederek bir gelecek kurabileceğiz sadece.

Şimdi bu önemli hafıza çalışmasını hayata geçiren iki isimden, Şule Can ve Pınar Yeşiloğlu’ndan dinleyeceğiz “Antakya’da 6 Şubat’ı Haritalamak: Sanal Bir Anıt” projesini. Bugün projenin nasıl ortaya çıktığını, neyi hedeflediğini, nasıl işlediğini ve bize nasıl umut verebileceğini konuşacağız. Bu söyleşiyi hazırlarken yalnızca söyleşinin konusu olan bu projeyi tanıtmak değil, aynı zamanda kişisel bir yasın izini sürmek istedik aslında ve bu konuda sizleri de biraz düşündürmek istedik.

 

Röportaj: Yiğit G. Torun

 

Öncelikle kısaca çalışmanızı anlatabilir misiniz? Çıkış noktanız neydi ve bu proje ile neyi amaçlıyorsunuz? İlham aldığınız bir çalışma oldu mu bu süreçte?

 

Şule Can (Ş.C.): Çıktığımız bu yolculukta yasın derinliğinde ve yıkımın gerçekliğinde dolaştık her gün. 6 Şubat’ı haritalamak depremde kaybettiklerimizi sonsuza kadar hatırlamayı amaçlarken kaybettiklerimize dair bir envanter örneği de sunmayı amaçlıyor. Bu çalışmanın ortaya çıkmasında ve geliştirilmesinde birden fazla faktör var. 2023 depremleri sonrasında benim de Antakya’da parçası olduğum her grubun ölen kişi sayısı ve kimin hayatta kaldığına ve kimin nerede vefat ettiğine dair soruları ve konuşmaları gündelik hayatımızın en önemli parçası haline gelmişti. Aslında bir haritaya bakıp çöken her binayı ve içinde vefat edenleri işaretleme şansımız olsaydı diyerek başladı her şey. Depremde ölen kişi sayısı hala tartışmalı bir konu. Bu tartışmanın kendisi de çıkış noktalarımızdan biri.


Pınar’ın ‘Hart Island’ (New York’ta bir milyon kişinin gömülü olduğu kimsesizler mezarlığı) çalışması ve Nehna’nın ‘Beledna-hafıza haritası’ depremde kaybettiklerimiz için de dijital bir platform fikrine ilham oldu.

 

Pınar Yeşiloğlu (P.Y.) : Ben de deprem sürecinde uzakta olduğum için kendimi çok çaresiz hissediyordum. Depremde kaybettiklerimizi ancak birkaç sosyal medya hesabında denk gelince görebiliyorduk. Ve çoğu zaman bu kişilerin isimleri ya da depreme yakalandıkları adresler paylaşılmıyordu. Birkaç ay sonra kafamı biraz toparladıktan sonra 2018 yılında kütüphanecilik yüksek lisansı yaparken üzerine tez yazdığım kimsesizler mezarlığı haritalama ve veri tabanı projesine benzer bir yol ile depremde kaybettiklerimizi tespit edebileceğimizi fark ettim. Hart Island New York’ta olan ve bir milyon kişinin gömülü olduğu bir kimsesizler mezarlığı ve bunu haritalandırma çabasına dair bir proje.

 

Hatay’da aslında kaybı olan insanları düşündüğümüzde çeşitli yaş gruplarından ve eğitim seviyelerinden insanlarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bu internet sitesinin kullanımıyla ilgili bende bazı soru işaretlerine sebep oluyor. Teknik olarak site kullanımını açıklayabilir misiniz ve herkes için kolay bir kullanımı var mı sizce?

 

Ş.C : Evet, bu konu çok önemli. Biz proje ekibimizle ve var olan kısıtlı imkanlar ile kullanıcılar için en kolay ve en erişilebilir şekilde nasıl ilerleyebiliriz sorusu hep gündemimizde oldu. Yıkımı haritalamak oldukça zorlayıcı çünkü bu çalışmada adres bazlı ilerlemek gerekiyor ve haritada doğru şekilde işaretleme yapılması önemli. Bu nedenle geliştirdiğimiz haritalama anketi çok karmaşık olmasın diye uğraştık. Websitesinde katkı sunabileceğiniz iki ayrı anket var: Biri vefat edenlere dair girilen bilgiler (ölen kişi sayısı, adresleri ve isimleri) diğeri ise vefat edenlere dair anıları veya fotoğrafları girebileceğiniz bir anket. Bu bağlamda iki anket de çok kısa ve net sorulardan oluşuyor. Websitesi her telefondan ya da bilgisayardan rahatlıkla erişilebilir olacak şekilde tasarlandı. Öte yandan hem Türkçe hem İngilizce versiyonuyla daha fazla kişiye ve Antakya dışında yaşayan Antakyalılara da erişilebilir kılmaya çalıştık. Siteye girer girmez ‘anıları paylaş’ veya ‘ölümleri paylaş’ butonlarından katkı sunulabilir.  Her yaşı ve her bölgeyi düşünerek ve özellikle Antakya’daki internet sorununu göz önünde bulundurarak basit ve tıklandığında internet kötü olduğunda bile açılacak bir site ve harita oluşturmaya çalıştık.

 

P.Y: Projenin ilk başlarında harita nasıl işleyecek diye anlamak için veriye ihtiyacımız vardı ve ben ilkokul arkadaşlarım ve aile bireylerine ulaşıp birçok isim ve adres topladım. Bu bilgileri Şule ve ekibi direkt olarak websitesine ekleyebildi. Şule ve Lubna (Omar) Antakya’ya giderek saha çalışmasında da bulundu ve ellerinde toplu olarak isim-adres olan insanlarla görüşerek bu bilgileri kaydetti. Siteye internet bağlantısı gibi türlü sebeplerden dolayı veri girmekte zorlananlar olabilir. Bize ulaşırlarsa, bu bilgileri biz de form doldurmalarına gerek kalmadan ekleyebiliriz.



Rana Apartmanı (Fotoğraf: Eren Can tarafından platforma eklenmiştir 
Rana Apartmanı (Fotoğraf: Eren Can tarafından platforma eklenmiştir 

Anladığım kadarıyla nicel olarak bir sayı tespit etmeye çalışma çabasından öte bu projede aynı zamanda bir dijital hikaye anlatımı vurgusu da söz konusu. Yıkımın ve ihmallerin büyüklüğünü düşünmek açısından ölen ve naaşı bulunamayan insanların sayısının öneminin farkında olsam da kendimden yola çıkarak geride bıraktığımız her sevdiğimizin hikayesini aktarabilmek de çok kıymetli geliyor bana. Siz de buna benzer bir amaçla mı yola çıktınız?

 

Ş.C : Evet, benim kişisel olarak depremde kaybettiğim arkadaşlarım ve akrabalarım için onları sonsuzluğa taşımak fikri ve onların bize kattıklarına dair hiçbir şeyin kaybolmaması arzusu en büyük ilham kaynağımdı. Örneğin depremde kaybettiğimiz aktivist ve insan hakları savunucuları Hatice Can - Mithat Can çifti benim politik kimliğimin ve hafızamın çok değerli parçaları. Depremden sonra gidenlerin hikayelerini herkese haykırmak istediğimi duyar gibi oldum. Bu da sanal bir anıt ve ölenlere dair anılara yer verdiğimiz bir web sayfası fikrini doğurdu. Şunu da söylemeliyim: Uzunca bir süre depremde hayatta kalmanın suçluluğu ile baş etmeye çalıştım. Gidenleri unutmamak ve kentimin geleceği için savaşmak gidenlere bir borç. Başka türlü iyileşemeyiz.

 

P.Y: Depremde birçok aile bütün bireyleriyle yok oldu. Kalanlar olarak bu insanları hatırlamak ve hatırlatmak bize düşüyor. Aksi halde, unutturmak zaten sistemin, kötülerin en çok istediği ve üzerine titizlikle çalıştığı şey. Eğer kaybettiğimiz sevdiklerimizin hikayelerini şimdi paylaşmazsak pek yakında bu hikayeleri anlatacak kimse kalmayacak. Ben Armutlu’da büyüdüm ve çocukluğumun anılarını bütünüyle kafamda toparlayabilmem için çocukken gittiğim kömürcüyü de, tüpçüyü de, kırtasiyeciyi de hatırlamam gerekiyor.

 

Depremde hayatını kaybedenlerle birlikte hala kayıp olan birçok insan var. Ancak bu kayıpların resmi ölüm sayısına ne ölçüde yansıdığını, bu sayının sonradan güncellenip güncellenmediğini bilmiyoruz. Sizin sisteminizde hem kayıpların hem de ölenlerin birlikte girilebiliyor olması, naaşına ulaşamamış yakınları olan benim için ayrıca anlamlı. Kayıpları da dahil ederek depremdeki ölümleri kayda almanızla tam neyi amaçlıyorsunuz? Bu bir toplam sayı çıkarma çabası mı, yoksa daha çok kayıpların anısını yaşatma, görünür kılma gibi başka bir amaç mı taşıyor? Yoksa ikisi birlikte mi?

 

Ş.C: İkisi birlikte aslında. Kısa vadede değil ama uzun vadede bu sitenin bir bilgi paylaşım platformu olacağını düşünüyorum. 1 yıl sonra hukuki olarak bile aslında gaiplikten dolayı sayıya güncelleme gelmeliydi. Burada o da toplanıyor. Ölümü bilinenler sayıldı sadece ama hukuken bile ölüm sayısı depremden sonra artmasına rağmen bu resmi sayımda / söylemde yer bulmadı. Hayatını kaybedenler ve depremde naaşına ulaşamadıklarımız da anıt kısmında yer alıyor. Ayrıca şu an kayıpların da artık resmi olarak ‘vefat’ olarak görülmesinden dolayı siteye de bu şekilde kaydedilmesi bu siteyi bütüncül bir veritabanına dönüştürecektir.

 

P.Y: Birçok insan sevdiklerini kendi elleriyle enkazdan çıkarıp yine kendi elleriyle bulabildikleri yerlere kimi zaman toplu olarak gömmek zorunda kaldı. Bu kişilerin bir yerlerde kaydı mevcut mu? Şu an bilmiyoruz. Umarım, bu insanlara da ulaşıp hikayelerini paylaşabileceğiz.



(Solda) Enkazdan çıkan babam Kemal Torun’un hakem kartları. (Sağda) Enkazdan çıkan babama deprem öncesinde hediye ettiğim, evde duran Kore’den getirdiğim oyuncağım.

 

Bu çalışma sonucunda, ölüm sayısının resmi olarak açıklanandan çok daha fazla olabileceğine dair güçlü argümanlar ortaya çıkarsa, bu durum bize nasıl bir söylem imkânı sunar? Elbette, ister 5 kişi olsun ister 55.000, kaybı yaşayan için acının büyüklüğü değişmez. Ama bu sayıların büyüklüğü, bir şehrin yitimi, kolektif hafıza ve toplumsal yüzleşme açısından ne anlam taşır? Sizce bu tür bir çalışma yalnızca veri üretmekle mi ilgili, yoksa aynı zamanda yasın bir parçası olarak adalet ve hakikat arayışına da mı hizmet ediyor? Özellikle bu yönü projede nasıl ele alıyorsunuz?

 

Ş.C: Ölenleri unutmayışımız çoğunlukla adalet arayışımızdan, kesinlikle. Ayrıca adaletin sağlanması da hatırlamaktan geçiyor. Aslında unuttuğumuz her kişi için adalet arayışını da unutmuş oluyoruz. Unuttuğumuz zaman geleceğe taşıdığımız unsurlar da cezasızlığın ne kadar mümkün olduğunu göstermek oluyor. Gidenler yalnızca bir ‘sayıdan’ ibaret değil. Yasın derinliği, eğer önlem alınsaydı, müdahale yapılabilseydi her şeyin farklı olabileceğini, bu kadar insanın Şubat depremlerinde ölmek zorunda olmadığını bilmekten de kaynaklanıyor. Bu nedenle bu yas oldukça politik, özellikle Antakya’da.

Yıkımın yaygınlığı ve yasın derinliği ile yüzleştikçe hep birlikte iyileşeceğiz. Yasın bir aşaması bu gerçeklikle yüzleşmek.6 Şubat’ı Haritalamak çalışması da bu şehrin kolektif yasına dair bir yer tutuyor. Dolayısıyla veritabanı olmanın yanı sıra Antakya’da kaybettiklerimizin ardından bizi bir araya getiren ve ortaklaştıran bir acının hafızası görevi görüyor.

 

P.Y: Bence Antakya’da hepimizin bildiği bir gerçek var: Tüm Antakya kayıplarını buraya eklerse maalesef ki gerçek sayı bize söylenen sayıdan çok daha fazla çıkacak. Bunu bilmenin bilinciyle/sorumluluğuyla, gerçek sayıya ulaştığımızda aslında bu ölümlerde sorumluluğu olanların ne kadar büyük yıkıma ve ne kadar fazla sayıda ailenin yasına sebep olduğunu görmüş olacağız. Gerçek sayı, yıkımın büyüklüğünü ve bu yıkımda sorumluluğu olanların ihmalini gözler önüne sermiş olacak biraz daha. Bunlardan ayrı olarak, her halükarda, gerçek sayıyı bilmenin hepimizin hakkı olduğunu düşünüyorum.

 

Biraz da “değirmenin suyu”ndan konuşalım mı? Bu kadar kapsamlı bir projeyi yürütmek kolay değil: veri, ekip, hafıza, emek… Eee insan merak ediyor tabii: Kim var bu işin arkasında? Bu proje için özel bir fon mu buldunuz, yoksa tamamen gönüllülük esasına mı dayanıyor? Ekip kaç kişilik, nasıl bir iş bölümüyle çalışıyorsunuz? Bir yandan çalışmalar devam ederken, ekipte sürdürülebilirlik nasıl sağlanıyor?

 

Ş.C: Bu proje benim şu an New York’ta çalıştığım üniversitenin (SUNY-Binghamton Üniversitesi) müthiş teknik desteğiyle gerçekleşti. Pınar ile bu fikri nasıl hayata geçireceğimizi kara kara düşünürken ben kendi üniversitemde Dijital Çalışmalar bölümüyle görüşmeler gerçekleştirdim. Bunun pek de akademik bir amaç taşımadığını ve Antakya için insani bir proje olduğunu vurguladım. Normalde üniversiteler akademik yayın vs. gibi çıktıları olmayan projelere çok sıcak bakmaz. Ancak depremin etkisini ve büyüklüğünü anlattıktan sonra üniversite için de bu çalışma öncelikli hale geldi ve çalışma için bir ekip kurup ekibe destek olarak bu çalışmayı gerçekleştirebileceğimizi dile getirdiler. Benim üniversitem devlet üniversitesi olmasına rağmen teknoloji imkanları yüksek bir araştırma üniversitesi. Bu nedenle hızlı şekilde iki teknoloji uzmanı, iki araştırma asistanı ve benim seçtiğim, benim gibi antropolog olan bir araştırmacı arkadaşımdan oluşan toplamda altı kişilik bir ekip kuruldu. Bu şekilde dışarıdan hiçbir fon almadan bu websitesini yapmayı başardık. Elbette eğer fon olsaydı çok daha sofistike bir websitesi olabilirdi. Ancak bizim için önemli olan herkesin kullanabileceği ve üniversitenin ev sahipliği yapacağı bir sitenin hayata geçmesiydi. Bu şekilde takibi ve sürdürülebilirliği çok daha yüksek olmuş oldu.



Depremden sonra Hatay’a gittiğimde Samandağ’da çadırda kaldığım zamanlardan bir fotoğraf
Depremden sonra Hatay’a gittiğimde Samandağ’da çadırda kaldığım zamanlardan bir fotoğraf

Bu tür çalışmalarda sadece istatistiklerle değil, tek tek hayatlarla ilgileniyorsunuz. Benim için de annem Berna ve babam Kemal’in yalnızca birer sayı olarak değil, isimleriyle, hikâyeleriyle anılması çok kıymetli. Naaşlarına bile ulaşılamadı; mezarları yok. Bu yüzden bu tür hafıza projelerinin, Almanya’daki tökezleme taşlarına (Stolpersteine) benzer bir işlev gördüğünü düşünüyorum. Orada bir taşın üzerine kazınmış bir isimle, doğrudan o kişiyle tanışırsınız; bazen hiç beklemeden, bir sokak köşesinde yürürken ayağınız bir hafızaya takılır. Bu bir rakam değil, bir hayattır artık. Bu projede de sadece toplam bir sayı çıkarmaktan çok, her bir kişiyi adıyla, yüzüyle, hikâyesiyle yaşatma çabası görüyorum. Siz bu yönünü nasıl değerlendiriyorsunuz projenin? Bu bireysel ve özneye odaklanan yaklaşım, evet bizler için çok kıymetli fakat sizin için neden ve nasıl önemli proje özelinde?


Ş.C: Çalışmada yer alan ‘Sanal Anıt’ tam olarak her kişiyi sayının ötesine taşıyıp birer insan olduklarını hatırlatma amacında. Aslında bunun dünyada örnekleri bize iyi birer fikir veriyor. Senin bahsettiğin Almanya’daki fiziksel anıtların yanısıra çeşitli dijital örnekler de var. 7 Ekim 2023’ten sonra İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında hızla artan saldırılarda katledilenler için, Filistinli entelektüeller ‘We Are Not Numbers’ (Biz Rakam Değiliz/Rakamdan Öteyiz) şiarıyla bir dijital hikaye platformu kurdu. Bu tarz girişimler ölenlerin ardından sadece sayı olarak geçen ‘insanların’ rakamdan öte, öncelikle insan olduklarını hatırlamak ve hatırlatmak ve ayrıca onların hikayelerini, sevdiklerini, hayallerini ve katkılarını dünyaya duyurma telaşını da öne çıkarıyor. 6 Şubat’ı Haritalamak çalışması da tam olarak böyle bir çabanın içinden doğdu.


P.Y: Cenazeye katılmak, orada kaybettiklerimizi son kez görebilmek ve onlara veda edebilmek yas sürecinin önemli bir așaması. Çoğumuz için benzer olmalı diye düşünüyorum ama benim için bu yas deneyimi hem kaybettiğim insanlar için hem de kaybettiğim şehrim içindi aslında. Geçmiş zaman gibi de bahsetmemeliyim bundan, çünkü hala bu kapanmamış yas sürecinin içinde hissediyorum kendimi. Depremden sonra Antakya’yı görmediğim için hala şehrin tamamen yok olduğunu idrak edebilmiş durumda değilim. Bunun yakınlarının cenazelerini bulamamış, ziyaret edebilecekleri bir mezarı olmayanlar için nasıl bir deneyim olduğunu tahayyül bile edemiyorum. Kayıplarımızın pek çoğunu maalesef bulamayacağız ama belki de bu proje bazılarımıza o yas sürecindeki veda etme kısmını anlamlı bir şekilde sağlayabilecek.


İyileşme süreci herkes için aynı şekilde ilerlemiyor. Kimileri konuşarak, paylaşarak yasını tutarken, kimileri bu konudan uzak durmayı, acısıyla baş başa kalmayı tercih ediyor. Hatta bu platforma dair “henüz hazır değilim”, “yaralarımı yeniden deştiğini hissediyorum” diyenler de olabiliyor. Bu çok insani, çok anlaşılır bir durum. Ancak aynı zamanda bu dijital hafıza, ileride sadece bugünün değil, yarının da tanıklığı olacak. Kaybedilen insanlar, yıkılan şehirler geleceğe bir tür anıt gibi aktarılacak. Bu noktada şunu sormak isterim: Bu çalışmaya henüz hazır olmayan ama kaybı olan insanlara nasıl ulaşmayı düşünüyorsunuz? Onların hassasiyetlerini gözeterek, gönüllülüğe dayalı ama kapsayıcı bir yöntem mümkün mü? Lojistik olarak böyle bir yaklaşımı sürdürülebilir buluyor musunuz?


Ş.C: Evet, bu tarz dönütler alıyoruz bazen. Elbette çok iyi anlıyorum çünkü depremi yaşamış biri olarak biliyorum ağırlığını. Ben bu çalışmayı yaparken çok gözyaşı döktüm, inanılmaz çok. Hatırlatma sıkıntılı görülebiliyor ve elbette bunun travmayı tetikleyici taraflarını uzun uzun konuştuk biz de aramızda. Ama insanların gözden kaçırdığı ve benim gözlemlediğim mesele şu: Biz hepimiz öleceğiz ama bu dijital platformda gelecek nesiller kaybettiğimiz insanlara dair materyallere ulaşacaklar. Bu aslında gelecek nesillere de aktarılacak bir dijital anıt. Bu haritalama çalışması, gelecek nesillerin Antakya'ya dair, Antakya'nın yaşadığı büyük yıkıma dair kitaplardan, gazetelerden okuduklarına ek olarak tek tek o binalara, o yaşanmışlıklara, kaybedilmiş kişilere erişmelerini mümkün kılacak bir platform. Hayalimde bu platform öyle bir yerde duruyor ki aslında artık belki de erişilmesi mümkün olmayacak bu bahsettiğimiz kişilerin ve hatta enkaz altında ailece yaşamını yitirmiş kişilerin de hikayelerine, eski adreslerine, deprem öncesindeki yaşantılarına ulaşabildiğimiz bir platform olacak. Böyle bir veritabanı ve geleceğe taşınacak kişisel hikayeler, görseller başka türlü miras bırakılamaz. Henüz hazır olmayan kişiler için de onlara zaman tanımak gerektiğini düşünüyorum. O yüzden bu çalışma çok uzun vadeli. Öyle birkaç ay içinde verilerin hepsi tamamlanacak gibi kesinlikle düşünemeyiz. Benim için de Pınar için de tüm çalışma gönüllülük esasıyla ilerliyor. Ancak websitesini ve içeriğinde nasıl bir anlam taşıdığını Antakya’da elimden geldiğince anlatmaya ve aktarmaya çalışıyorum. Yapabileceğimiz en iyi şey de amacımızı, bu haritanın ve anıtın anlamını ve değerini anlatmak olur.

 

Aslında hatırlamak sadece geçmişe dair bir refleks değil, geride kalanlar için bir sorumluluk. Depremde yaşanan bu büyük yıkım, yalnızca bir facia değil; aynı zamanda gelecekte benzer hataların tekrarlanmaması için bir uyarı. Müteahhitlerden daha geniş düşünürsek; biz bu yıkımın ne kadar yaygın ve ölümcül olabileceğini tüm boyutlarıyla göremezsek, “deprem dirençli kent” dediğimiz şey de hep kâğıt üstünde kalacak gibi. “Bir musibet bin nasihatten iyidir” derler ama bu felaketin ardından gördük ki bazen bir musibet bile bin nasihate yetmiyor. Belki bin birinci nasihat de bu platform olur… Son sorum olarak şunu sormak istiyorum: Sizin bu projede amaçladığınız hafızalaştırma, aynı zamanda geleceğe dönük bir sorumluluk taşıyor mu? Hatırlamayı sadece geçmişle yüzleşmek değil, bir daha yaşanmasın diye bir uyarı ve yapı kurma çağrısı olarak da mı görüyorsunuz?


Ş.C: Evet. Yukarıda bahsettiğim yüzleşmenin ve adalet arayışının hepsi, Antakya’da hayatını kaybedenleri ve kentte çöken bina haritası üzerinden bu yıkımın ne düzeyde olduğunu bütüncül bir bakış açısıyla anlamaktan geçiyor. Deprem dirençli kentler ancak ve ancak bizim mücadelemizle mümkün olacak. Bu kenti yeniden kurmak, depremin felakete dönüştüğü gerçeğini aklımızda tutarak ve şu an ‘insansızlaşan’ Antakya mahallelerinde daha önce yaşamış ve oraya ait binlerce kişiyi hatırlayarak mümkün.  Bu şekilde de kentimizi tekrar kurarken hangi hataları tekrar etmemeliyiz umarım ki bunları da görmüş olacağız.


P.Y: Dilerim ki depremden etkilenen diğer şehirlerimizde de benzer projeler başlatılır. İnsanlığın yerleşik hayata geçtiği zamanlardan beri kimbilir kaç yıkıcı depremde kaç insan hayatını kaybetti. Bunlardan şimdiye kadar hiç ders almadık maalesef. Elimizde bunun kaydını tutacak imkanlar mevcutken, kaybettiklerimizin kaydını bu websitesi ile tutmalı ve dayanışma ile birlikteliğimizin gücünü göstermeliyiz.

 

Yas artık yalnızca bireysel bir acı değil; hepimizin omuzladığı ortak bir sorumluluk, bir mücadele alanı. Çünkü bu kayıplar ne sadece birer sayıydı, ne de yalnızca istatistiklerde yer alacak verilerdi. Onlar bu şehrin hafızasıydı, ruhuydu, her biri hayatımızın yapı taşlarıydı.


Antakya’da kaybettiklerimiz sadece taş, toprak, tarih değil; en kıymetli bileşen, yani insanıydı. Ve şimdi bu insanlar, yokluklarıyla bile bize bir görev yüklüyor: Unutmamak, unutturmamak, hesap sormak, mücadele etmek…

Hayatta kalmanın verdiği o derin suçlulukla baş etmenin yolu belki de budur: Hatırlamak ve hatırlatarak yaşatmak. Bu nedenle, “6 Şubat’ı Haritalamak” sadece bir harita değil, bir anıt. Ve bu anıt, umarız ki hepimizin içinde ukde kalan o boşluğu bir nebze olsun doldurur.


Ne mutlu ki bu mücadelede yalnız değiliz. Benim gibi kaybı olan insanlar, Şule Can ve Pınar Yeşiloğlu gibi bu projelere emek veren insanlar ve bu yazıyı okuyan sizler, hep birlikte, bu şehri ve sevdiklerimizi hafızamızda yeniden kurmanın yollarını arıyoruz. Dileriz bu proje yaygınlaşır, böyle projeler çoğalır ve başka şehirlerde de benzer hafıza girişimlerine ilham olur. Yasımıza sahip çıkarak ve onu mücadeleye dönüştürerek, ancak böyle yeniden kök salabilir ve bir arada yaşamanın o kırılgan ama umut dolu huzurunu yeniden inşa edebiliriz…


Unutmamak dileğiyle, unutmamayı yasının bir parçası yapan herkese selam olsun.


Deprem sonrası Samandağ’da çektiğim, ziyaret yanındaki çadırkent
Deprem sonrası Samandağ’da çektiğim, ziyaret yanındaki çadırkent


Bu platformun kendine ait resmi bir görüşü yoktur. Bu oluşum içerisinde yer alan tüm yazılar yazarların şahsi görüşüdür.  Okuduğunuz bu yazının yayın hakları nehna.org’a aittir, ilkelerimiz gereğince sitemizdeki yazıların paylaşılmasında bir sakınca görmüyoruz. Ancak paylaşım yapılırken evrensel basın ilkelerine riayet edilmesi, yazının ilk olarak nehna.org sitesinde yayınlandığına ilişkin ibare bulunması ve yazarın isminin anılması hususlarına dikkat edilmesini önemsiyoruz.

bottom of page