top of page
  • Talin Hüseyinoğlu

“Köpeğimiz Roxanne depremden kurtuluşumuza vesile oldu”




Antakya’nın görünmeyenleri olarak gördüğümüz hayvan dostlarımız hakkındaki yazı/röportaj serimizin devamında Sevgi Özsoy ve köpeği Roxanne’i konu ve konuk ediyoruz. Antakya’ya sonradan yerleşen Sevgi Özsoy’la onun Antakyasını, depremi, depremden kutuluşlarının sebebi olarak gördüğü köpeği Roxanne’i ve deprem sonrası Antakya’nın ve sokak canlarının durumunu konuştuk.

 

Bu röportaj deprem gününe dair detaylı anlatımlar içermektedir ve bazı okuyucularımız için tetikleyici olabilir.

 

Röportaj: Talin Hüseyinoğlu

 

Öncelikle seni tanıyabilir miyiz?

Eskişehir doğumluyum ilk görev yerim Kars’tı. Kars’ta evlendim. Dört sene Kars’ta kaldıktan sonra kızım bir yaşındayken Antakya’ya gittim. Eşim Antakyalıydı. İlk tayin yerim Altınözü’ydü zeytinleriyle meşhur olan yer. Orası sayesinde Antakya’yla tanıştım. Çok güzel zamanlarım oldu orada. Kızım ilkokul üçü bitirdiğinde merkeze geçmeye karar verdik. Merkezde ilk görev yaptığım okul yerim Bedi Sabuncu’ydu. Daha sonra Özbuğday Ortaokulu, yani eski Merkez Lisesi’ne geçtim. Herkesin bildiği meşhur deli Kadir’in müdürlük yaptığı okulda görev yaptım. Muhteşem müdür Kadir hocayı da çok severim. Hüseyin Özbuğday Anadolu Lisesi yapılınca eski Merkez Lisesi ortaokula çevrildi. İlk başta üç dört sınıfla başlayıp en son üç bine yakın öğrencimiz ve yüzotuz öğretmen arkadaşım vardı. 6 Şubat’a kadar da orada görev yapmaya devam edeceğiz derken her şey bitti.

 

“Antakya çok güzeldi, Antakya her şeydi”

 

Antakya’ya sonradan gelip yerleşmiş biri olarak ne ifade ediyor Antakya senin için?

Antakya benim için rengarenk, Antakya benim için çok güzel kokular, Antakya benim için dost, tanımadığı insanlara bile buyurun bir çay içelim diye evine davet edilen yer, Antakya benim için yemekleri, yüksek sesle konuşmalar, kahkahalar, baharatlar… Antakya çok güzeldi, Antakya her şeydi.

 

Deprem zamanı Antakya’daydın değil mi?

Evet Antakya’daydım.

 

Peki deprem anı nasıldı? Nasıl kurtuldunuz neler yaşadınız o gece

Şubat tatili bittiği günün akşamı, ertesi gün okula gitmek için hazırlık yaptım. Her şeyi hazırlayıp kapının önüne koydum. Çok soğuktu. Anlatamam, Antakya'nın ben o kadar soğuk olduğu başka bir zaman görmedim. Biz öğretmenlerde, öğrencilerde ve bazı meslek gruplarında kar tatili olacak mı diye bir bekleme olur ya, biz öyle bir durum bekliyorduk. Çok soğuktu çünkü. Uyku zamanı hepimiz yattık. Evde annem, ben, eşim ve Roxanne adlı köpeğimiz vardı. Sallantıdan birkaç dakika önce Roxanne'in huzursuzluğuyla kalktık. Çok inanılmaz huzursuzdu, çok hareketliydi. Eşim kalktı, Roxanne ne oluyor demeye kalmadan sallanmalar başladı. Ben kendimi son anda attım yatak odasından. Biz çıkar çıkmaz yatak odasının kapısı kapandı ve tüm o eşyaların yıkılma seslerini duymaya başladık. Çok şiddetliydi, hayatımda duymadığım ve bir daha asla duymak istemediğim sesler, çığlıklar, belki de kendi çığlığımın, eşimin çığlığı ve Roxanne'in havlamaları da vardı. O an, o da yanımızdaydı ve bir anda havlayarak yanımızdan gitti. Karanlık, her taraf moloz ve toz kokuyor. Evin ayrıldığını hissediyorsunuz sallantıdan ama garip bir sallantı alıp sizi oradan oraya vuran bir sallantı. Evin hareketleri çok çok kötüydü. Çok karanlıktı, çok soğuktu ve çok yağmurluydu. Çok çok korkunçtu. En kötüsü de çok sallanıyorduk ve ben çok korkuyordum. O ara Roxanne fırladı. Evin içindeydik ama her şey üstümüze dökülüyordu. Ben hissediyordum çünkü omuzumda çok büyük bir ağrı ve ağırlık hissediyordum. O telaşın arasında bir taraftan dua etmeye çalışıyorum ama duamı tamamlayamıyorum. Çığlık atmaya çalışıyorum, onu da yapamıyorum. Hareket edemiyorum zaten. Roxanne anneme çok düşkün olduğu için yanımızdan fırladı, onun yanına gitmeye çalışıyordu. Annemin sesini duyamıyordum. "Anne, Roxanne, anne Roxanne" sesleniyordum ama cevap gelmiyordu. Sonra Roxanne'in çığlığını duydum. Yani ne oldu bilmiyorum ama çok büyük bir havlama ve acı bir çığlık sesi geldi. Sonra Roxanne'in hiç sesi gelmedi.

 

“Karşımda gördüğüm evlerin çoğu akmıştı. Bir bina akar mı? Akmıştı.”

 

Eviniz yıkıldı mı?

Evimizin tüm duvarları yıkıldı. Ev ayakta duruyor gibi ama hayata dair hiçbir şey kalmadı o evde. Dışarda da aynı şekilde hepimiz çıplaktık. Üstümüzde pijamalar, ayaklar çıplak. Sonra ne olduysa o karanlıkta sarsıntı durdu ama hafif sarsıntılar 2, 3, 4 şiddetinde devam ediyordu. Anneme ulaşmaya çalıştım. Sonra ben bir ara nasıl yol buldum bilmiyorum, salon penceresinden çıkıp bağırmaya başladım. "Yardım edin!" diye bağırıyordum. Aşağıda karanlıkta bir sürü insan vardı. Hepsi ıslaktı ve sadece kafalarını kaldırıp baktılar. Filmler olur ya zombiler dolaşır ortada, aynı onun gibiydi. Hiç kimse kimseye bakmıyor, yani bakıyor ama yürüyüp gidiyor, amaçsızca o yağmurun altında ağlayarak, bağırarak amaçsızca sağa sola gidiyor herkes. Karşımda gördüğüm evlerin çoğu akmıştı. Bir bina akar mı? Akmıştı.

 

Ben de gittiğimde aynı şeyi söyledim binalar gerçekten akmıştı.

Mumun erimesi gibi, kenarlardan hepsi akıp gitmişti yerlere. Anneme ulaşamamak beni çok mahvetti. Sonra sarsıntılar durunca annemin odasıyla çıktığım yerin arasının da yıkıldığını fark ettim. Oradan anneme zorlukla ulaştım ve annemi çıkardım. Omuzumla önüme düşen eşyaları iterek zorlandım. Zaten orada köprücük kemiğimi kırdım, ancak bunu bir hafta sonra fark edebildim. O evin içerisinde uzun bir süre durduk, ama ne kadar süre geçtiğini hatırlamıyorum. Eşim tekrar eve girip, molozlar arasında camları kırıp bulduğu bir sepetin içine eşyalarımızı toplamaya çalıştı karanlıkta. Şu anda deseler ki yapar mısın, inan yapamam, kimse de yapamaz zaten. İçeri girip eşyaların fırlama yerlerine göre telefonlarımızı, ilaçlarımızı nerede olduğunu bulmaya çalıştı. Zorla bulduğumuz telefonun ışığıyla bir şeyler yapmaya çalıştık, ama yapacak da bir şey yoktu aslında; karanlık, toz, soğuk ve en kötüsü, yolumuzun yönümüzün belli olmaması... Ne tarafagideceğiz, ne yapacağız, ne kadar süre geçti, geçiyor, inan bilmiyorum. Annem zaten çok yaşlıbenim, 86 yaşlarında... Sonra, biz çıktık. Nasıl çıktık bilmiyorum, bir baktık üst kattakiler konuşa konuşa inmeye çalışıyorlar. Merdivenlerin çoğu yıkılmış, bizim kapı kilitlenmiş, biz hemen çıkamadık. Komşuların evlerinden çıkmaya çalıştık, bir yerde tüm yollar tıkanıyordu, ama sesler de netleşiyordu. Bir farkettik ki, banyo duvarı yıkılınca merdivene açılmış. Kırk yıl düşünsem o banyonun merdivenlere açılacağını düşünmezdim. Böyle anlatıyorum ama aynı şey gibiydi, çocuk parkı gibiydi. Böyle, biz kaydık, taşların üstünden, altlarından sürünerek geçtik, birbirimizi çektik. Her yerimiz çiziliyordu ama ağrı hissetmiyorduk, sadece bilinmez bir yere gidiyorduk. Bazı yerler kapalıydı, oradan çıkıp başka yerlere gitmek istedik. Bizim evin altında büyük bir market vardı, onun duvarları yıkılmış, eşyaları heryerdeydi. En sonunda çıkışı bulduk ve dışarı çıkabildik. İnsanlar kapının önünde yıkılan yerlerden sesler geliyordu. Yağmurun altındaydık, yağmurun altında öylece durduk, üstümüzde hiçbir şey yok, kaçacağımız veya sığınabileceğimiz bir yer yok, çünkü evlerin hepsi yıkıldı, yıkılmak üzere. Biz oradayken bile hala binalardan döküntüler oluyordu, resmen dökülüyordu binalar, aynı lego parçaları gibiydi. Biz o çaresizlikle sonradan farkettik. Eşim montunu bulmuş, ben de botumu geçirmişim ayağıma. Annemin ayağında terlikler var, eşimin de ayağında terlik var ama tekini giyebilmiş, sadece. Üstümüzde bir şey yok, ama kıyafet olarak gece uyuduğumuz halimizle çıkmışız.

 

Şükürler olsun çıktık ve dışardayız. O ara mezun ettiğim bir öğrencimi gördüm, koşturarak geldi, ama nasıl bir koşma bana sarıldı. "Sevgi hocam!" dedi, "Annem, babam, kardeşim, hepsi içerdeler." O an ben buradayım, beni bul, yaparız bir şeyler, diyebildim. Ben onların rehber öğretmeniydim, ne yapacaktım bilmiyorum, ama aklıma sadece bunu söylemek geldi. "Hep bu köşede olacağım," dedim, ama orada öyle bir köşe de kalmamıştı. "Tamam hocam," dedi, sarıldı, ama tekrar haber alamadım, ne oldu hiç bilmiyorum. O an başka ne yapabilirdim, onu da bilmiyorum. Kendim için ne yapabilirdim, onu da bilmiyordum ki. Benim müdür yardımcım vardı, eşi hemşire, arabamız hemen şurada, sizi oraya götüreyim, dedi. Annemi ve beni aldı, biz arabada oturduk, eşim dışarda kaldı. Başka yaşlıları da topladı arabaya. Düşün, arabanın sahibi dışarda, yağmurun altında, biz arabanın içindeyiz. Araca gidene kadar kenarlardan geçiyorsun, çamur, yağmur, soğuk, iç çamaşırıyla dolaşan insanlar vardı. Çocuklarını ellerine almış, herkes bir tarafa gidiyor. O ara şeyi farkettim, hayat çok zor, o ve bir dakika, insanlığımdan çok şey götürdü. İnsanlığımdan çok fazla şey tükettim, çünkü her yerde sesler vardı. Ben bağırarak ilk çıktığımda insanlar bana nasıl bakıyorsa, ben de aynen öyle, sadece bakıp geçtim. Hiçbirine bir şey yapamadım, sadece bakıp arabaya geçtim. Okulun karşısında bir yere çektik arabayı. Eşim öyle ya da böyle arabayı çıkartmam lazım, dedi. Tabi bu arada çok uzun bir süre geçti, ne kadar geçti hatırlamıyorum, ama çok uzun bir zaman olduğunu biliyorum. Yanımızda cesetler var, kimler kimseleri var mı bilmiyoruz, kimse arayıp sormuyor. Gençler gelmiş yardıma, ama hiçbir şey yapamıyor, sadece ağlıyorlar. Ellerinde ekipman yok, sadece gelmişler. Biz otoparka gitmeye karar verdik, duvarlara vura vura da olsa arabayı oradan çıkartacağız diye plan yaptık. Bir komşumuz da bize yardıma geldi sağolsun. Biz tam arabayı güç bela çalıştırınca ikinci büyük deprem oldu. Anlatamam insanların sağa sola koşturmasını o sırada evin için eşya almaya giren de çok insan gitti, çünkü aradan saatler geçti ve kimse bu kadar büyük bir deprem daha beklemiyordu. Öyle ya da böyle biz arabamızı aldık çıktık. Evden çıkan naylonlarla, örtülerle arabayı kapladık, kendimize sığınacak bir yer yaptık. Dört artı bir evden beş tane koltuğa düştük. Bu arada Roxanne'i bulamadık.

 

Peki Roxanne’i ne zaman sahiplendin?

Bebekliğinden beri bizimle olan Roxanne, şu an üç yaşında. Dişi olduğu için onu çok istememişler. Dört aylıkken, kızım montunun içine koydu ve ben bunu hayatta bırakmam dedi. Biz hiç hazır değildik böyle bir şeye. Özellikle eşim, evde hiç hayvan beslemediği için daha önce hiç istemedi. Benim de daha önce kuş ve balık bakma tecrübem vardı ama köpek hiç bakmadım. İlk başlarda çok zorlandık zaten, ama şu an onun için köprücük kemiğim kırık halde bile onu bulurum umuduyla bir hafta o yokluğun arasında kaldım. Bizim için öyle bir noktaya geldi.

 

“Aslında evlatları ölmüş anne babaları ölmüş bazılarının, köpeğimiz kayıp demeye utandık.”

 

Roxanne’i bulmanız bir hafta sürdü o zaman. Nasıl geçti o süreç nerelerde aradınız Roxanne’i?

Biz hep onun olduğu, bildiği yerlerde durduk. Zaten her yer yıkıntı olduğu için her yer tanınmaz haldeydi. İnsanlardan da çok çekindik. Aslında evlatları ölmüş anne babaları ölmüş bazılarının, bakış açısını da biliyorsunuz, köpeğimiz kayıp demeye utandık. Daha sonra ciddi zorluklarla saatler süren bir yolculuk sonunda barınağa ulaştık. Barınakta yardıma gelen insanlar vardı. Roxanne'nin bilgilerini verdik. "Lütfen haber alırsanız bize ulaşın" dedik. Kızım Ankara’daydı, o da her yere ilanları ulaştırdı. Bütün yerlere ilanlarını bıraktık, paylaşımlar yaptık, Roxanne bulunsun diye. Çünkü o bizim canımızdı. Bizim kurtuluşumuza o vesile oldu. O olmasaydı uyanmayacaktık, belki yıkılan dolaplar vesaire, hepsi üstümüzde olacaktı. Tekrar tekrar yaşamak çok zor. Ben hala alışamadım, ben hala korkuyorum, hala üzülüyorum.


Maalesef çok yoğun ve yıpratıcı bir sene geçirdik. Peki, Roxanne'i bulmanıza kim yardım etti? STK'lar mı, bölgeye gelen veteriner hekimler mi, bu gruplardan yardım aldın mı?

Hepsi. Ankara Üniversitesi'nden ve veteriner hekimler odasından gelen hekimler vardı. Hayvansever dernekler ve o an orada olan hayvansever kuruluşların hepsi çok yardımcı oldular. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Özellikle arkeolojide okuyan bir kız vardı, o bana çok yardımcı oldu. Sonrasında bir iletişim bilgisi de bulamadım, haber de alamadım o kızdan. Benim bir öğrencim var, yunus polisi olan. Her gün mesaisi sonrası Roxanne'ni aradı ve bize ilk müjdeyi o verdi, bir video gönderdi. Biz çipine bile bakmadık, Roxanne'in o olduğunu biliyorduk. Roxanne'in ilk bize gelişinin videosu da var, onu da paylaşmak isterim. Roxanne bulundu haberini aldık. Motorla taşımış yunus polisi olan öğrencim.

 


Roxanne'in Sevgi Özsoy'a götürülüş görüntüsü

Nasıl mutlu olmuşsunuzdur o ilk anda!

Çok güzeldi. Bir öğretmen arkadaşım bana, daha Roxanne bulunmadan, 'Roxanne yanında mı?' diye sormuştu. Metin abi, yok dedim, Roxanne kayıp. 'Burnunda benekler var mıydı senin köpeğinin?' dedi. Yok dedim, burnunun hep yara bere olduğunu düşünemedim. Mor bir tasması vardı, hep ilanlarda mor tasmalı dedik, ama tasmanın da olmayacağını düşünemedik. O an yardım etmek isteyenler tasmasını değiştirmişler. Tasması yeşil olmuş, burnunda hep yaralar var, benek gibi görünüyor. Enkazları kazmaya çalışırken ayakları hep yara olmuş. Roxanne'ni çok akıllı, çok sevecen kaybolduğu belli diye sahiplenmişler aslında. Sahiplenen kişi de bir polismiş ve Ankara’ya gelecekmiş. Beklerken de orada bir alana bağlamışlar. Benim öğretmen arkadaşım da abisinin cenazesinin çıkarılmasını beklerken görmüş Roxanne'ni. Aslında bana fotoğraf da atmaya çalışmış ama hatlar o kadar kötü ki, saatler sonra geldi o fotoğraf. Tekrar gitmesini rica edemedim, onun da cenazeleri çıkmıştı, gidemem tekrar defin işlemleri var dedi. İnsan tabii öyle bir durumda bir şey diyemiyor. Stajyer öğrencilerim vardı, onlara rica ettim, sağ olsunlar gidip baktılar ama Roxanne orada değildi, sahiplenildiğini söylemişler. Onlara da fotoğraftan o olduğunu biliyorduk, ama Roxanneni yeniden kaybettik. Daha sonra polis öğrencimden video geldi ve biz yarım saat sonra, o arkası kırık bizim naylonla kapattığımız arabamızla yola çıktık. İçine oradaki insanların ihtiyacı olacak iç çamaşırı, sigara, su, yemek, ne bulduysak o yarım saatte doldurup Roxanne'ni almaya gittik. Gece saat 1 gibi oradaydık.

 

İlk karşılaşma anında ne yaptı Roxanne?

İlk bizi gördüğünde çok koşturdu, bir bana bir eşime, sonra küstü, gelmedi bir süre. Sonra arabaya koştu, bindi ama anlık tribini de attı tabi. Battaniye almıştım yanıma, arabaya binince onun içine girdi, sadece kafası görünüyordu battaniyenin altında. Günlerdir uyumamış gibi uyudu arabanın içinde, ben Ankara’ya kadar parmaklarının arasındaki kıtrakları temizledim. Tüm bacakları o kıtraklardan dolmuştu. Ertesi gün de hemen buradaki kliniğe götürdük.

 

Tam onu soracaktım buraya geldi bir gün sonra kliniğe götürdünüz hemen. Nasıl bir süreçten geçtiniz? Tedavi süreci nasıldı yaraları var demiştiniz, kalıcı bir hastalığı oldu mu?

Evet, tüm tırnakları dökülmüştü. Arka bacaklarında çok derin kesikler vardı. Enkazın çevresinde bulunuyordu aslında, oradan çıkarmak istiyorlardı ama bir türlü çıkaramıyorlardı onu. Çevrede bizi tanıyan insanlar, benim enkaz altında olduğumu düşünmüşler, onu çok seven bir hoca hanım vardı, enkaz altında kalmış olmalı diye düşünmüşler. Tabi biz bunu sonradan duyduk.

 

Sizi kaybedince o da ne yapacağını bilememiş demek ki...

Çok dolaşmış. Çok farklı farklı yerlerde görüldüğüne dair haberler aldık. İlk kez dışarıda tek başına kaldı, o da çok bocalamıştır eminim. Bulduktan sonra da günlerce kendine gelemedi ama en büyük şansı, depremden birkaç hafta önce kızım Ankara’da sokaktan bir köpek kurtardı: Balkız adında. Balkız daRoxanne de bize de çok iyi geldi. İyi ki onlar varlar, sayelerinde seninle tanıştım. Burada Roxanne ve Balkız sayesinde çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Tüm bu süreçte hepsi bana çok yardımcı oldular.

 

“Bulundu diye haber geldiğinde ben alışverişteydim ve zıplayarak ağladım olduğum yerde.”


Evet, benim için de çok güzel oldu. Bana Roxanne'den çok bahsettiler, depremden gelen bir köpek var diye, ama ben o ailenin siz olduğunuzu hiç tahmin etmedim. Çok da güzel bir tanışmaya vesile oldular. Biz bu seriyi çıkartırken insanlara umut olmak istedik, öncelikli amacımız buydu. Hayvanını kaybeden, daha doğrusu sevdiklerini kaybeden çok insan oldu, bazılarının bulunduğunu bilmek bir nebze de olsa insanların içine su serper diye düşündük. Hiç tanımasam da bulunan birini duyunca, kendi ailemden biri gibi, kendi köpeğim gibi mutlu oluyorum. İnsanların da yüzünde bu gülümsemeyi yaratabilmek çok önemli bizim için. Çünkü bize en çok umut lazım.

Çok haklısın. Bulundu diye haber geldiğinde ben alışverişteydim ve zıplayarak ağladımolduğum yerde. Eşim ağlıyor bir yandan, kızım ağlıyor, ve sadece Roxanne bulundu diyebiliyoruz birbirimize. İnanamadım, gerçekten, o video gelene kadar gerçek olduğuna inanamadım. Düşün, çipine bile bakmadım çünkü biliyorum, o Roxanne.


Roxanne'nin bulunmuş olması çok mutluluk verici. Hiç sokakta kalmamış bir hayvanın bir hafta on gün sokakta tek başına hayatta kalması o kadar zor ki. Mucize gibi hatta onların verdiği mücadele o kadar büyük ki. Beni de çok mutlu ediyor bu hikayeler umut veriyor. Hayvanımız insanımız farketmez ne kadar mücadeleci olduğunu görüyorum. Peki depremin etkileri devam ediyor mu?

Depremden önce çok akıllı hiçbir şeye tepkisi olmayan Roxanne şu an çok travmatik maalesef. Oradan kalan şeyleri atlatmaya çalışıyoruz şu an. Mesela uyku haline girdiğinde en sevdiği en güvendiği insanlar da olsa ben kızım eşim gibi aileden biri de olsa elimizi uzattığımız zaman tepki gösteriyor. O arada ne yaşadıysa izlerini hala taşıyor maalesef ama sevginin üstesinden gelemeyeceği bir şey yok bence. Sevgiyle tüm bu sorunları aşacağımızı düşünüyorum.

 

Özellikle hayvanlarda sevginin çözüm getirebileceğine defalarca şahit oldum. Tabii ki daha zamana ihtiyacı var. Onun yaşadığı da çok zor; bir yandan sizin kurtarıcınız olmuş. Depremden önce size seslenerek bir nebze de olsa kendinizi koruyabilmenizi sağlamış. Çok büyük bir yük almış üstüne aslında. Tanıştığı herkesin hayatına dokunmuştur. Eminim ki biraz da olsa oradaki insanlara neşe olmuştur. Roxanne'i tanıyorum.

Roxanne bulunduğunda, onu tanıyan herkes en az benim kadar mutlu oldu. Antakya'da da aynı şekilde, buradaki gibi, gördüğü herkese pati verir, kendini sevdirirdi. Herkesin gönlünde bir yer etmiş demek ki, onu anladık. Günden güne o da çok daha iyi oluyor. İlk başlara göre şu an çok çok daha iyi.

 

Çok sevindim gerçekten. Çok şanslı ki daha zorlu ve kalıcı hasar bırakan bir durumla karşılaşmadı. Çözümü olan yaralanmalarla ucuz kurtulmuş bu felaketten aslında. Ne kadar sürdü tüm tedavi süreci peki?

Bir aya yakın süren bir tedavisi oldu. Tırnakları çıkana kadar her gün pansuman yapıldı. Bir süre yaralarının kapanması için sürekli yakalık ile gezmesi gerekti.

 

Depremde yaralanan insanların ve hayvanların yaralarının kapanması, normalden çok daha uzun sürüyor. Size yıllar gibi gelen o bir ay, aslında çok kısa bir süre. Gerçekten Roxanne çok ucuz kurtulmuş. En azından çözümsüz bir duruma yakalanmamış. Özellikle şu an sağlıklı haline bakınca insan, bir ay ne ki diyor. Hayatta ve yanınızda olması en önemlisi.

Roxanne benim için çok önemli. Bu deprem sonrasında bile benim hayatıma dokunan, destek olan her şey ve herkes, benim karşıma Roxanne sayesinde çıktı. Onun sayesinde tanıştığım insanlar, her anımda yanımda oldular.


Sana da bir hayat oldu aslında, Roxanne burada. Ankara'yı biliyor muydun, bilmiyorumama şimdi çok güzel bir arkadaş grubun var. Hem arkadaşhem de tüm bu sürecin destekçileri aslında.


Ankara doğumluyum ben, ama çok uzun süredir dışarıda olduğum için Ankara'da bir çevrem kalmamıştı. Roxanne ve Balkız sayesinde çok fazla insanla tanıştım. 7. Caddeye çıktığımda artık herkes bizi tanıyor. Onların tanınırlığı sayesinde Antakya'da olma hissine çok yakın bir şey yaşıyorum burada.


“En son gördüğüm Antakya, Antakya değildi. Antakya gülen bir şehirdi. Her haliyle Antakya hep gülerdi. Şimdi Antakya sustu”


Zor bir soruyla devam etmek istiyorum. Deprem sonrası Antakya ile ilgili ne düşünüyorsun? Şu anda orada sokakta yaşayan sayısız hayvan da var.


Benim okulumda bir beden eğitimi öğretmeni var. Pati Dostları adında bir oluşumda öğretmen arkadaşlarımızla herkesin gönlünden geçeni yapabildiği desteği her ay toplayıp müdür aracılığıyla ona iletiyoruz. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ben biliyorum umut hepimiz için hep var. Hala oradakileri bırakmayan insanlar var. Benim arkadaşlarım var orada kalan, onlar aracılığıyla elimizden geleni yapıyoruz. İyi olacak belki geç olacak ama düzelecek. Yürekler düzelecek mi onu bilmiyorum. Binalar dikilir de o kayıplar, yani sadece insanlar da değil kuşlar, kediler, oradaki hayat, ağaçlar... en olacak bilmiyorum. Umudun var mı dersen... En son gidip de o dümdüz olan yeri gördüğümde, okulumun yıkıldığını, evimin dümdüz arazi olduğunu gördüğümde...

 

İnsan bir burkuluyor, umudu kırılıyor çok haklısın. Çok iyi anlıyorum.

En son gördüğüm Antakya, Antakya değildi. Antakya gülen bir şehirdi. Her haliyle Antakya hep gülerdi. Şimdi Antakya sustu.

 

Geçen yaptığımız röportajda Antakya'nın durumunu konuşurken, aslında Antakya'nın ruhunu oradaki canlıların yaşattığını konuştuk. Çok güzel bir şehir; evet, doğası, yemekleri, tonlarca şey sayabiliriz Antakya ile alakalı ama orayı Antakya yapan bizlerdik aslında. Bu yüzden benim umudum var. Ben doğduğumdan beri oradayım, başka hiçbir şeyi bu kadar iyi bilmiyorum. Baktığımda, yeni Antakya'yı kurduklarında aynısı da olsa, ben eminim ki eksik olan bir şey bulacağım. "O taş orada değildi, bu sokak buraya çıkmıyordu" diyeceğim ama orası Antakya olacak; bizden sonrakiler yine Antakya deneyimini yaşayacaklar.

Evet, olacak çünkü orada kalanlar var; onlar devam ettiriyor aslında o ruhu hala. Ben önceki evimin altındaki Emeç kahvaltılıktan kostikli zeytin istedim. O zeytinle, ben o günlere geri döndüm. O zeytinden bir tane yedim ve ben o günlere geri döndüm.

 

Böyle anlarda gerçekten sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi oluyor. Toparlayacağımıza ben inanıyorum. En azından bizlerin umut etmesi gerektiğine inanıyorum ki orada kalan insanlar daha güçlü olsunlar. Hep kötü şeyleri konuşuyoruz. Antakya'nın dümdüz olmasını konuşuyoruz, bunlar gerçekler, bunlar yaralarımız, evet, bunlar çok üzücü ama umut edeceğimiz de çok hikaye var senin Roxanne'le olduğu gibi hayatta kalan her insanın, canlının hikayesi gibi sayısız da iyi hikaye var. Tüm ailesini kaybetmiş ama hala orada Antakya için mücadele veren yüreği çok büyük insanlar var. Bunların hepsi bizi iyileştiren şeyler aslında. Artık iyi olan hikayeleri duymayı da mutlu olmayı da hakettiğimizi düşünüyorum.

Evet, biz iyi olacağız. Buna ben de inanıyorum. Bize pek çok anlamda o dayanışma da o dostlukta iyi geldi. Hayvanların dostluğu da insanların dayanışması da çok önemli ve bizim iyi olmamızı devam ettirmemizi sağlayan en önemli etmenler.

 

Peki şu anda Antakya'da ciddi düzeyde artan bir hayvan popülasyonu var. Gittiğinde sen de görmüşsündür. Durumları da maalesef çok kötü. Açlıkla, salgın hastalıklarla mücadele ediyorlar ve besleme yapan çok az gönüllü var. Bu konuyla ilgili neler düşünüyorsun? Neler yapılabilir veya yapılmalı?

Ben toplayalım, hepsini öldürelim, bakmayalım buna çok karşıyım. Bizim insanımız sevgi dolu, onların güvenle yaşayabilecekleri alanlar yapılsa, kendi ekmeğinden çıkarır verir. Bunu yapacak çok insan var. Sahipleri bulunamayanlar veya sokakta yaşayanların kısırlaştırılıp yuvalandırılması çok önemli. Kalanların da bakım şartlarının iyileştirilmesi gerekli. Belediyeler, "Biz bunun altından kalkamayız, ama hadi destek olun" dedikleri zaman bizim insanımız bunu yapar, ben eminim.


Şu anda zaten bir parça yemek bulabiliyorlarsa, bir avuç gönüllü insan sayesinde.

Aynen öyle. Onları sokakta kaderlerine bırakmak veya alıp şehirden uzak bir yere salmak, bunun çözümü değil. Sadece onların güvende olabilecekleri bir alan ve gönüllü insanların desteği yeterli. Hepimiz kalkar gideriz, ne olacak? Bu olay para değil. Gidip oraya onların hayatına dokunacak bir şey yapmak için bir çağrı yapılsa, herkes elini taşın altına koyar. Bireysel olarak hepimiz bunu yapmaya çalışıyoruz zaten, ama şu anki duruma yeterli olamıyor maalesef. Ankara'da gerçekten hayvansever olan bölgeler gördüm. Burada herkesin evinde kedi veya köpek gibi bir canlı var. Antakya'da da bunu yapan insanlar vardı. Şu an durum çok kötü orada ve yine bir şey yapmaya çalışan insanlar gönüllüler.

 

Evet, maalesef şu an durum hayvanlar açısından çok kötü orada. Peki Antakya'da hayvan sahibi olmak nasıldı?

Ben çok rahat ettim. İlk başlarda zorlandık tabii. Karşımızda yaşayan daha çok doğal yaşamla ilgilenen bir veteriner hekim vardı. O çok destek oldu bize mesela. Komşularım aynı şekilde destek oldular. Roxanne’i çok sevdiler. Hatta Roxanne sayesinde fobisini yenen de çok insan oldu benim çevremde. Onunla gezerek küçük küçük dokunarak bir köpekle iletişimin ne olduğunu tanıdılar. Okulun bahçesine çok götürüyordum Roxanne'i. Çocuklar sevsin, hayvanlara alışsınlar ve hayvanlardan bir zarar gelmeyeceğini deneyimleyerek öğrensinler istiyordum. Roxanne de bu anlamda çok uyumlu bir köpekti, o yüzden çok iyi karşılanıyordu çoğu yerde.

 

Çok önemli bir şey yapmışsın, özellikle çocuklar için. Şimdi gerçekleri konuşmak gerekirse, Antakya'da hayvanlar konusunda geriydik. Öyle bir hayvan bilincimiz yoktu. Ben de gittiğimde evimi hayvanlarla paylaşıyor olmama çok şaşırıyorlardı. Yeni yeni bir şeyler oturuyordu. Besleme grupları yeni yeni oluşmuştu. Sokaktaki hayvanların tedavileriyle insanlar yeni yeni ilgilenmeye başlamıştı. Daha doğrusu görünürlüğü yeni oluşuyordu. Bu konuya daha yeni bir bakış açısı kazanıyordu Antakya'nın geneli. Tabii uzun yıllardır hayvanlar için emek veren insanlar vardı ama toplumun geneline yeni yerleşen bir bakış açısıydı. Şimdi işler tamamen tersine döndü, maalesef. Bizim gibi ülkelerde söz konusu insan dışı canlılar olunca eşitlik söz konusu değildir, maalesef. Şu an durumun kısa özeti bu aslında; evet, orada yaşayan insanların şartları çok kötü, çok temel gereksinimleri eksik, ama hayvanların da durumu aynı. Eşit ve yaşam hakkı temelli bir bakış açısı geliştirmek çok önemli ve sorunların çözüm kaynağı aslında. Bu röportajların bir amacı da bu sorunların görünürlüğünü artırmak tabii.

Ben de bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Biz Roxanne'le çok insanı alıştırdık. Roxanne sonrasında hiç hayvanlara dokunamayan arkadaşım köpek sahibi oldu. Aynı şekilde biz de evde beslenir mi derken şu an iki tane köpekle beraber uyuyoruz. Hep beraber bir aile olduk. "Kızlar" diye bahsederken, Roxanne mi İrem mi diye soruyoruz. Gerçekten bir aile oluyorsun beraber yaşadığın hayvanla.

 

Aileden oluyorlar gerçekten. O da kaybın büyüklüğünü bir insanı kaybetmekle aynı noktaya getiriyor. Çocuğunu kaybeden bir insanın korkusu ve tedirginliği ile arıyorsun o hayvanı. Peki merak ediyorum, deprem bölgesinde yaşayan biri olarak deprem için bir hazırlığın var mıydı? Çok anlamlı değil belki evin yıkıldığı için ama Roxanne veya kendin için hazırladığın bir deprem çantan var mıydı?

Zaten olsa açık yüreklilikle söylüyorum, şu an biz deprem farkındalık videoları izliyoruz okulda, zorunlu dersler şeklinde. Sonunda sorular var. Ben o soruların pek çoğuna doğru cevap veriyorum. Deprem anında ne yapılması gerektiğini biliyorum ama bizim yaşadığımız şeyde hiçbir uygulamayı yapamazdık. Çok çok kötüydü. İstediğimiz kadar bilelim, deprem çantamız olsun, benim o an aklıma bile gelmezdi. Bizim için yine o an zaten güvenli olan yerde durmuştuk, merdivene fırlamadık veya balkona koşmadık ama bilinçli yaptığımız bir şey değildi. Dışarıda belki riskli bir yerde durduk ama orada yapacağımız başka bir şey yoktu. Roxanne için hazırlayacağım deprem çantasında tasması olurdu mutlaka, karnesi içinde olurdu. Tasması olsaydı bizden bu kadar serbest kalmazdı ve yanımda olurdu. Biz o zaman Roxanne’i kaybetme korkusunu yaşamazdık. Yine de bu depremde deprem çantam olsaydı bile gidip alamazdım. Evim sağlam kalsa belki daha mantıklı olabilirdim. Bizim evde monte edilen dolaplar bile duvardan söküldü. Dış kapının açılmamasının da sebebi o monte dolaplardan biri aslında.


“Hayatımda Roxanne ve Balkız var. Ben onlar sayesinde akıl sağlığımı korudum depremden sonra.”

 

Çok zor bir süreç. Hepimizin kaybı çok büyük, hayatta kalanlarla devam etmek zorundayız. Şu an sen, ailen ve Roxanne hayatta. Bu içinde bulunduğumuz durumda çok şanslısın aslında. Deprem sonrası süreçle alakalı neler söylemek istersin?

Benim kızımın Ankara’da oluşu bizim en büyük şanslarımızdan biri. Bir diğeri de benim Antakyalı olmamam. Eğer ikimiz de Antakyalı olsaydık, ailelerimiz de orada olacaktı, her şey çok daha zor olurdu. Benim ailem depremden hiç etkilenmeyen bir yerdeydi. Kızım Ankara’daydı. Gidecek kapımız oldu. Artılarını eksilerini değerlendiriyorum. İnsanlar her şeyini kaybetti. Benim işim var, kafamı sokabileceğim bir ev var, maddi olarak o kadar zor durumda değilim. En önemlisi benim hayatımda Roxanne ve Balkız var. Ben onlar sayesinde akıl sağlığımı korudum depremden sonra. Onlarla yaptığımız yürüyüşler olmasa ben yataktan çıkmadan aylarca yatardım. Roxanne ve Balkız sayesinde hayata devam edebildim. Burada çok iyi insanlar tanıdım, onlar bana destek oldular, yaralarımı sardılar. Umarım herkes bir hayvanın sevgisini deneyimleyebilir.

 

Geri dönmeyi düşünüyor musun peki?

Benim Antakya’yla bağım kopmaz, kopamaz. Eşimin ailesi zaten orada, arkadaşlarım, öğrencilerim, dostlarım, iş arkadaşlarım herkes orada, benim bağım o yüzden kopmaz. Antakya'yı da bırakamam. Şu an annemin tedavisi beni biraz buraya bağlıyor. Gidip Antakya'ya yerleşme konusunda ise şu an belirsizim maalesef.

 

Benim sorularım bu kadardı. Ben bu hikayenin birilerine umut olacağına çok inanıyorum. Çok teşekkür ederim hikayeni bizimle paylaştığın için.

Ben de teşekkür ederim. Umarım tekrar aynı şeyi kimse yaşamaz ve kimse sevdikleriyle sınanmaz. Tek dileğim bu. Bundan sonra umarım bizim için de Antakya için de her şey çok güzel olur.



Bu platformun kendine ait resmi bir görüşü yoktur. Bu oluşum içerisinde yer alan tüm yazılar yazarların şahsi görüşüdür.  Okuduğunuz bu yazının yayın hakları nehna.org’a aittir, ilkelerimiz gereğince sitemizdeki yazıların paylaşılmasında bir sakınca görmüyoruz. Ancak paylaşım yapılırken evrensel basın ilkelerine riayet edilmesi, yazının ilk olarak nehna.org sitesinde yayınlandığına ilişkin ibare bulunması ve yazarın isminin anılması hususlarına dikkat edilmesini önemsiyoruz.

bottom of page