Hıristiyan bayramlarından bahsedilince dünyada birçok kişinin aklına Batı toplumlarının ve yeni yıl kutlamalarının etkisiyle ilk önce Noel gelir. Noel, yeni yılla beraber kutlandığı için dini anlamını bir miktar yitirip daha dünyevi bir bayram haline gelmiştir desek pek de yanılmış olmayız. Noel Bayramı, hediye, ışıklar, ağaç ekseninde çok iyi tanınır ve Batı dünyasında büyük bir coşkuyla kutlanır. Fakat Hıristiyanların asıl büyük bayramı, inancın ve imanın temelini kutlayan Paskalya bayramıdır. Paskalya, Antakya ve civarında yaşayan Ortodokslar ve diğer Doğu Hıristiyanları tarafından oldukça coşkuyla kutlanan çok önemli bir bayram olarak karşımıza çıkar. Doğuda Paskalya’nın coşkusu birçok zengin ve geleneksel törenle halka hüznü ve sevinci derinden tattırarak kutlanır. Bu kutlamalar öyle yoğundur ki, sadece Paskalya Pazarı değil, Paskalya’ya hazırlık devresi boyunca kiliseler dolar, taşar. Bu durum sadece Antakya için değil, Suriye, Lübnan, Filistin ve İsrail gibi Arap dilli Rum Ortodoksluğun yoğun olduğu ülkelerde de benzer bir şekilde yaşanır.
Paskalya kelimesinin anlamına baktığımızda, bu kelimenin İbranice Pesah, yani geçiş ve esirgeme/bağışlama anlamlarına geldiğini görürüz. Kelime Türkçeye Yunancadan geçmiştir. Pesah kelimesi aslında Arapça ve Aramiceden gelen fesih kelimesiyle aynı köktendir. Fesih bir şeyi ortadan kaldırmak demektir, İsa da dirilişiyle ölümü ortadan kaldırmıştır. Batı dünyasında ise bu bayram Anglo-Sakson diller bağlamında Easter olarak anılır. Easter kelimesinin ise güneşin doğudan doğuşuyla ilgili bir kökü vardır. Fakat Antakya’da konuşulan Arapça’ya baktığımızda, Paskalya Bayramı’nın Arapça adlarından birinin iyd el kebir, yani büyük bayram olduğunu görüyoruz. Noel’in adlarında biri iyd el ziğir yani küçük bayramken Paskalya daha yüce, daha muazzam bir bayram olduğunu ismiyle de belirtir.
Paskalya’nın en önemli kutlamaları Lazar Cumartesisiyle başlar. İsa çarmıha gerilmeden bir süre önce Beytanya’ya dostu Lazar ve onun iki kız kardeşini görmeye gider, fakat arkadaşlarının evine ulaşamadan Lazar ölür. İsa, dostunun ölümüne çok üzülür ve İncil’in en kısa ayeti olan “İsa ağladı” ayetiyle hem Tanrı hem de insan olduğunu bizlere gösterir. İlahiyatçılar, İsa’nın niçin ağladığına dair çeşitli yorumlar getirmişlerdir. İsa’nın, ölümün insanoğlu üzerindeki tahakkümü sebebiyle öfkelendiğini ve tüm insanlara karşı şefkat, sevgi ve hüzünle dolduğuna dair yorumlar vardır. Ancak İsa Lazar’ı ölümden diriltir. Yüzlerce sene önce bestelenmiş Arapça bir ilahi olan İfrahi ya Beytanya (Sevin ey Beytanya) ilahisinin ilk dizeleri bunu çok iyi bir şekilde tasvir eder:
İfrahi ya BeyTanya (Sevin ey Beytanya)
Nahwaki wafa al’ilah (İlah sana geldi)
Men bihi amwatu tahya (Ölüler onunla yaşam buluyor)
Keyfe la wahwa’l hayat (Onun hayat olmaması mümkün müdür)
Lazar Cumartesisi, Paskalya’dan bir hafta önceki İsa’nın Kudüs’e girişinin kutlandığı pazardan bir gün öncedir. İsa Lazar’ı dirilterek hem ölüm üzerindeki kudretini gösterir hem de kendi ölümüne doğru yol almaya başlar. Hıristiyanlık inancı İsa’nın tüm insanlık için ölümüne ve ölümden dirilerek hayat vermesi üzerine kurulmuştur. Bu da Paskalya’yı en önemli ve en yoğun kutlanan bayram yapar.
Lazar’ın dirilişinin kutlanmasından hemen sonraki gün Kutsal Dallar Pazarı ya da İsa’nın Kudüs’e Girişi Bayramı, kutsal haftanın ilk günü olarak çok büyük bir coşkuyla kutlanır. Arapçası şa’nini olan bu bayram, çocukların çok sevdiği bir bayramdır. Bu bayramın töreni birçok ritüelle bezenmiştir. Çocuklar ellerinde üzerinde çiçekler ve eskiden bolca balon bulunan süslü zeytin ya da hurma dallarıyla kilisede ilahiler eşliğinde papaz ve ilahi okuyucularının eşliğinde adına Arapça dewre denilen turlar atarlar. Bu tören İsa’nın Kudüs’e girişini oldukça gerçekçi bir şekilde tasvir eder diyebiliriz. İsa Kudüs’e girdiği zaman halk tarafından coşkuyla karşılanmıştır. Ellerine hurma dallarını alan halk “Hozana! Rab’bin adıyla gelene, İsrail’in Kralı’na övgüler olsun!” diye bağırmışlardır. Her Şa’nini Bayramı’nda İsa’nın şehre girişi çocuklar tarafından bir daha yaşatılır. Artık bayram haftası başlamıştır. Sevinç ve aslında biraz da hüzün yaşanacaktır. İşte bu sebeple bu haftanın adı Arapça cimeet al hazina, yani Elem Haftası olarak adlandırılır. İsa bu hafta içinde son yemeğini yiyecek, otuz gümüş karşılığında havarisi tarafından ihanete uğrayacak ve idama mahkum edilip öldürülecektir. Ölüm olmazsa diriliş olmaz ama ölüm beraberinde hüzün getirir. Bu hafta boyunca hemen hemen her Arap Hıristiyan’ın evinde Lübnanlı Feyruz’un içli sesiyle 1960’larda kaydettiği ilahiler çalınır. Bu ilahi albümü Hüzün Haftası’na en uygun gelen sestir. Bu hafta boyunca kadınlar, evlerinde Paskalya tatlarını hazırken arka planda Feyruz ilahilerinde Yeruşalim Yolları’ndan bahseder, Meryem Ana’nın ağzından Ah Sevgilim diyerek ölüme yürüyen İsa’ya üzülür.

Şa'nini, 1949 Kaynak: Can Şakırgil arşivi
Artık hafta içi her akşam bir anma, bir dua vardır. Bunların en uzunlarından biri perşembe akşamı yapılan İsa’nın Son Yemek ayinidir. Kilise sanki gerçekten bir akşam yemeği varmışçasına akşam saatlerinde başlayıp uzun saatler sürer. Bu ayinde İncil’den on iki farklı bölüm okunur. Daha sonra ilahi okuyucuları ve papazlar büyük bir haçı sırtlayarak kilisede tur atarlar. Bu İsa’nın sırtına haçını alarak ölüme doğru yürümesine benzer. Bu esnada Ena’l Yom Ollika Ala Haşaba ilahisi okunur. Bu ilahi Ben Bugün Ağaca Çakıldımanlamına gelir. Bu ilahiyle beraber İsa’nın çarmıha gerilmesi tekrardan yaşanır.
Cuma günü cinnez yani cenaze günüdür. İsa, işte bugün çarmıha gerilip öldürülecektir. Akşam ayini sırasında çanlar otuz üç kez çalar. Bu çan, art arda üç sesin on bir defa çalmasıdır. Ortodoks geleneğinde birinin öldüğünü bildiren çandır. Kilisenin ortasında, içi çiçeklerle işlemeli, metal çok büyük bir sanduka bulunur. Kapağı olmayan bir tabuta benzeyen bu sanduka halktan bazı kişilerin omuzlarında yine kilisede dolaştırılır. Bu ayin ilginç bir biçimde Paskalya ayininden daha kalabalık bir ayindir. Çünkü şehrin Alevi cemaatinden birçok kişi bu ayine katılmak için kiliseye erken saatlerde gelir. Halk İsa’nın cenaze törenine katılmak ister. Tabut omuzlarda dolaştırılırken herkes tabutun altından geçmeye çalışır. Ayin çıkışında da bu üstü açık tabutun içindeki çiçekler halka dağıtılır. Bu cenaze töreni oldukça hüzünlüdür. Ortodoks geleneğinde ibadet yeniden yaşanarak yapılıyor gibidir.
Paskalya pazarından önceki cumartesi sabahı hüzünden arınmış, daha sevinçli bir bahar sabahıdır. Bu ayin çok sevilen bir ayindir. Papazlar ayin esnasında ellerindeki sepetten defne yaprakları saçarlar. Defne ağacının yaprakları tarihte kralların taçlarını süslemiştir, zafer anlamı yüklenmiş bir yapraktır. Sebt’il nur, yani Işık Cumartesisi olarak adlandırılan bu sabah, artık yavaş yavaş İsa’nın dirilişine hazırlanılır. Bu yapraklar, İsa’nın ölüm karşısındaki zaferini, yüceliği ve cehennemin kırılan zincirlerini simgeler.
Pazar günü, yani asıl bayramın kutlanacağı Paskalya sabahı kiliseye çok erkenden gidilir. Gün doğmadan uyanılır ve sabaha karşı beş civarında henüz her yer hala karanlıkken kiliseye gidilir. Bu seher ayinin ayrıntı ve ritüellerle doludur. Bu ritüellerin en yoğun hislerle yaşananı papazların kilisenin ışıkları kapatıldıktan sonra çok derin bir ilahi söyleyerek ellerinde mumlarla kilisenin Kutsalların Kutsalı bölümünde çıkmalarıdır. Halktan herkes kendi mumunu yakmak için papazların mumuna doğru ilerler. Herkesin mumu yandıktan sonra karanlık kilisenin içi daha bir aydınlanmaya başlar. Bu ışık ritüeli İsa’nın dirilişinin ilan edilmesinin ilk adımıdır denebilir. Papazlar, ellerinde diriliş ikonası, mumlar, buhurdanlıklar ve arkalarında ilahicilerle beraber kilisenin içinde tur atmaya başlarlar. Bu esnada üç dilde Arapça, Yunanca ve Türkçe bir ilahi okunur: “Dirilişinle ey Mesih ilahımız, melekler göklerde söyler ilahi ama biz yerdeki kulların iman dolu kalplerimizle sana yücelik olsun.”
Kilisede papazların ve ilahicilerin ardında tüm cemaatle beraber tur atıldıktan sonra kilisenin bahçesine çıkarlar ve kilisenin kapıları kapanır. İçeride birkaç kişi haricinde hiç kimse kalmaz. Güneşin ilk ışıklarını vermesinden hemen önce papazlar İncil’den İsa’nın dirilişini anlatan bölümü okurlar, günün doğmasıyla birlikte de Arapça mesih kam, yani “İsa dirildi” diyerek, İsa’nın dirişilini ve Paskalya’yı ilan ederler. Cemaat de hakkan kam, yani “gerçekten dirildi” diyerek cevap verir. Bundan hemen sonra, yüzyıllardır Arapça ve Rumca söylenen Paskalya Troparyon’u eşliğinde kiliseye doğru yürünür ve kilisenin kapalı kapılarının önüne gelinir. Artık herkes sessizdir. Papaz kapıyı çalarak aslında bir diyalog olan Mezmur 24’ten bir bölümü Arapça tekrarlar:
Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce Kral girsin içeri!
İçeriden aynı ayetin devamı olan soru gelir: Kimdir bu Yüce Kral?
Papaz cevap verir: O Rab’dir, güçlü ve yiğit, Savaşta yiğit olan RAB. Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce Kral girsin içeri!
İçeriden tekrar aynı soru sorulur: Kimdir bu Yüce Kral?
Her Şeye Egemen Rab’dir bu Yüce Kral! Yüce Kral girsin içeri!
Bu soru cevap şeklinde olan ritüel üç defa tekrarlandıktan sonra kapılar itilerek açılır ve kiliseye girilir. Cumartesi sabahı başlayan sevinç artık tamamlanmıştır. Paskalya coşkusu ellerde yanan mumları eve götürerek sürdürülür. Herkes birbirini mesih kam, hakkan kam diyerek selamlar. Soğan kabuklarıyla kırmızı boyanan yumurtalar tokuşturulur. Paskalya Antakya Ortodoksları için çok derin manalar içeren bir bayramdır. Baharın gelişiyle yeni yaşamın müjdelenmesidir. Nice Paskalyalara! El Mesih Kam!