
Bir hükümet büyük bir depremin ardından depremden etkilenen insanlar yerine kendi imajına öncelik verirse ne olur? Acının mikro yönetimi, isyanın mikro yönetimi ve umutsuzluğun mikro yönetimi. Peki hükümet bu mikro yönetimi nasıl yansıtır? Deprem sonrasında bölgede olup bitenleri oraya gönderdiği kanallar aracılığıyla kontrol ederek. 6 Şubat depreminde görüldüğü üzere bu kanalların en önemlilerinden biri uzman sağlık personelinden oluşan, doğal afet ve kazalarda tıbbi yardım için devletin acil servis organizasyonu olan Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) idi.
Depremden etkilenen bölgede durum gergindi; bölge yıkılmış ve insanlar çaresiz kalmıştı. İnsanlar hastaneye yürüyerek ya da otostop çekerek geliyordu ve hastane şehrin dışında olduğu için oraya gelen insanların hastane için geldiklerini anlıyorduk. İnsanlar hem şikayetleri olduğu için hem de yaşadıkları üzüntü, stres ve kaygıyla ne yapacaklarını bilemedikleri için geliyorlardı. Bu nedenle insanlara sahra hastanesinin kapatılacağı haberini verdiğimizde herkesin sorduğu tek şey "Ne yapacağız? Nereye gideceğiz?" oldu.
UMKE personeli bir gün sahra hastanemizde belirdiğinde ve kapanana kadar orada kaldığında ben de onlara aynı soruyu sordum. Kuru bir "Bilmiyorum" cevabını verdiler. "O zaman insanlara ne diyeceğiz?" diye sorduğumda "Bilmediğinizi söyleyin; bu da bir cevaptır" dediler. Bana göre bu bir cevap değil, yaraya tuz basmaktı.
UMKE'ye göre sahra hastanesinde yaptıkları şey "gözlemledikleri eksiklikleri raporlamak" ve soruları yanıtlamamaktı. Oysa UMKE sahra hastanesinde kendi isteğimizle mi gönüllü olduğumuz yoksa bir kurum tarafından mı yönlendirildiğimiz sorusuna cevap arıyordu. Hatta yabancı bir acil durum gönüllüsü bana "Her şeyi anlıyorum ama UMKE tam olarak ne yapıyor?" diye sordu. Varlıkları bizim için olduğu kadar yabancılar için de şaşırtıcıydı, çünkü hükümetin uzantıları olmaları dışında tam ne yaptıklarını bilmiyorduk. Ancak UMKE'nin soruları devam etti.

Bu sorular gibi, hükümetin mikro yönetim girişimlerine rağmen, deprem bölgesindeki eksikler de çok fazlaydı. Birincisi, çeşitli yabancı hükümetler, belediyeler ve diğer kuruluşlar tarafından kurulmuş birçok hastane olmasına rağmen kimse bu hastanelerin hastalara ne sunduğunu tam olarak bilmiyordu. Biri "tomografi var" dedi; diğeri reddetti. Öteki kardiyoloji hizmetleri olduğunu söyledi; ancak bir diğeri üçüncü hastaneyi işaret etti. Bunun da ötesinde ilaç sıkıntısı yaşanıyordu; makineler veya monitörler bozuktu ve hastaların nakli için şehir hastaneleriyle acil koordinasyon ihtiyacı vardı. Dolayısıyla rapor edilmesi gereken en büyük eksiklik hükümetin güvenli ve sürdürülebilir bir bilgi ağı kurma konusundaki yetersizliği ve acizliğiydi. Bu nedenle, hükümetin mikro yönetimi öncelemek yerine mevcut bağlantıları aracılığıyla yerleşik hastaneler arasındaki bilgi akışını koordine etmeye odaklanması gerekirdi.
İkinci olarak, hükümetin bu tür felaketlere karşı hazırlıklı olması gerekirken tamamen donanımsız olduğu depremin ilk haftasında yaşanan çadır sıkıntısı ile ortaya çıkmıştı ve hastaneye gelen hastaların çoğu da bu acil ihtiyacı vurguluyordu. Bu ihtiyaçları karşılamak için sahra hastanemiz ayrılmaya hazırlanırken hükümet çadırları, ilaçları ve mevcut diğer malzemeleri geride bırakmayı düşünüp düşünmeyeceklerini UMKE aracılığıyla soruyordu. Hükümet gerekli malzemeleri toplamak ve daha sonra bunları ihtiyaç sahiplerine dağıtmak için makro düzeyde bir koordinasyon stratejisi benimsemiş olsaydı bu yaklaşım mantıklı olabilirdi. Ancak hükümet UMKE personelinin takdirine bırakılan bireysel teşvikler yoluyla yabancı ekipler tarafından verilebilecek ne varsa topluyordu.
Hükümetin daha sürdürülebilir yaşam koşulları sağlamak için daha üst düzey ve uzun vadeli planlar yapmak yerine devam eden çabaları mikro düzeyde yönetmeye ve kontrol etmeye öncelik veren afet yönetimi yaklaşımı sahada organizasyon, planlama ve koordinasyon eksikliği olarak kendini gösterdi. UMKE personelinin davranışları tam da bunu kanıtlıyordu. UMKE personeli devam eden faaliyetleri "izlemekle" görevlendirilmişken yabancı sahra hastaneleri ayrıldıktan sonra onların yerine UMKE tarafından işletilen hastaneleri yerleştirmekle görevli kimse ya da herhangi bir ekip yok gibi görünüyordu. Bölgede halk arasında kulaktan kulağa iletişimin önemli bir kaynak olması ve hastanelerin yerlerinin yaygın bir şekilde bilinmesi nedeniyle aynı yerlerde UMKE tarafından işletilen hastanelere derhal geçiş yapılması hükümet tarafından atılmadığı anlaşılan önemli bir adımdı.
Bu ve benzeri atılmamış birçok adımla depremin üzerinden altı aydan fazla bir süre geçti ve bölgedeki pek çok yer doğru bilgilendirme, çadır ve ilaç tedariki bir yana hala temiz suya erişimden bile yoksun. Hala tam olarak kaç kişinin öldüğünü, kaç binanın yıkıldığını ya da depremden etkilenen bölge için gelecekte ne tür hizmetler sunulacağını bilmiyoruz. Ancak kesin bildiğimiz bir şey varsa o da hükümetin depremden ziyade depremin gündelik siyasetinin mikro yönetimini kendi insanları pahasına öncelediğiydi.
*Mart 2023'te depremden etkilenen bölgede yabancı bir sahra hastanesinde çevirmen olarak gönüllü çalışmam sırasındaki gözlemlerime dayanmaktadır.
