top of page
  • Elifsena Biroğlu

'Hatay’da öğretmenlerin eğitim verecek, çocukların nefes alabilecek yerlere ihtiyaçları var'

Güncelleme tarihi: 14 Kas 2023


Görsel: Hatay'da depremden sonra kurulan bir eğitim çadırı. Kaynak: politikahaber.com


Defne’de öğretmenlik yapan Seval Binici ve Ayhan Binici’yle Hatay’da öğretmen olmanın deprem öncesi ve sonrası hallerini, çocukların afet sonrası durumlarını, eğitim alanındaki ihtiyaçları konuştuk. Kendilerinin de depremi bizzat orada yaşamalarından güç alarak sivil alanda da aktif olarak birçok faaliyette bulunan Türkçe öğretmenleri Binici çifti, aynı zamanda “Öğretmen Ağı” kapsamında da aktif roller alarak hak temelli bir sivil toplum anlayışını benimsiyorlar ve öğretmenlik meslek deneyimini geliştirmek, dönüştürmek ve toplumsal karşılaşmaların sağlanması amacıyla emek sarf ediyorlar. Seval Öğretmen ve Ayhan Öğretmen’in de emekleriyle Defne’de kurulması amaçlanan Öğretmen Dayanışma Alanı hakkında da sohbet etme fırsatımız oldu. Bu yazının, deprem sonrasında Hatay özelinde yaşananların çocuklara, eğitime ve öğretmenliğe dair içten bir bakış sunmasını umuyorum.


Kaybettiğimiz tüm çocukların ve çocukluğun anısına…


Röportaj: Elifsena Biroğlu



Hatay’da eğitimin parçası olmak nasıl bir deneyim? Deprem öncesi ve sonrasında durumu kıyasladığınızda neler hissediyorsunuz bu konuda?


AB: Bence deprem öncesinde Hatay’da eğitimin bir parçası olmak keyifliydi. İstediğimiz tüm etkinlikleri müfredata bağlı kalacak şekilde yapabiliyorduk, her türlü grupla iletişime geçerek faaliyetler sürdürebiliyorduk. Deprem sonrasına geldiğimizde ise tabii ki şartlar çok değişti. Bu süreçte biz daha çok gönüllü faaliyetler yapmak için çabalıyoruz. Zaten biz depremden sonra Hatay’dan çok kısa bir süreliğine ayrıldık, o da arkadaşlarımızın ısrarları sebebiyle oldu. Daha sonra geri döndüğümüzde kaldığımız yerden eğitim faaliyetlerimize, çocuklarla iletişimimize devam ettik.


SB: Biz öğretmenliği seviyoruz, okulda öğrencilerimizle olmayı seviyoruz. Bizim için öğretmenlik yaşamımızın bir parçası, mesleğimiz bizim için olmazsa olmazdır. Açıkçası ben öğretmenliği bir kimlik olarak görüyorum. Depremden önce ülkenin genel eğitim sorunları ne ise Hatay’da da bunlar yaşanıyordu. Bizler görece imkanları daha iyi bir devlet okulunda çalışıyoruz aslında. Sınıflarımız çok kalabalık değil, mesai arkadaşlarımızla da yıllardır hep birlikte çalışıyoruz. Büyük şehirlerdeki stresli ortam Hatay’da yoktu, örneğin trafikte çok zaman harcamazdık. Bu gibi zamanları hep birlikte geçirerek birbirimizi tanırdık, bu da bir güven ortamı sağlardı. Deprem öncesinde birçok projeler yapabiliyorduk, velilerimizle de iletişimimiz oldukça rahattı. Deprem döneminde, şükürler olsun ki, okulumuzdaki öğrencilerden kaybımız olmadı, hepsi hayattalar, okulumuzun bahçe duvarı dışında bir hasar almadı. Bu durum da bizlerin Hatay’da kalıp öğrencilerimize sarılması konusunda çok önemli bir motivasyon oldu. Evleri ağır hasar alanlar da oldu, tabii ki. Bu süreçte herkese destek olmak istedik. Zaten depremden sonraki ilk fırsatta da okulumuzun olduğu mahalleye gittik, neler yapılabileceğine bakıyorduk. Tabii, o dönem çok karmaşa vardı. Depremden sonra öğretmenlik çok daha farklı anlamlar kazandı. Nereden başlayacağımıza karar veremiyorduk. Okulumuzun bahçesine çadırlar kurulmuştu ve halk burada kalmaya başlamıştı. Okul binasını herkes bir şekilde kullanıyordu, bir yandan da öğrencilerin okula gelmesi ve psikososyal destekleri alması gerekiyordu. Sahada çok kişi vardı, fakat bizim düzenli olarak destek alabileceğimiz imkanlar kısıtlıydı. Civardaki mahallelerde sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiriyoruz.


Deprem sonrasında kendi öğrencilerinizi de düşündüğünüzde Hatay’daki çocuklarda değişim gözlemlediniz mi?


AB: Bizim çocuklarla gerçekten çok sıkı bağlarımız ve iletişimlerimiz var. 16 gün süreyle Mersin’e gidip döndükten sonra ilk işimiz öğrencilerimizi görmek oldu. Çocuklar bizi görür görmez sarılmaya başladılar. Az önce Seval Hoca’nın da dediği gibi bizim bölgemizde hasarın olması ama çok yıkım olmaması, çocukların nispeten durumu normalleştirmesinde yardımcı olduğunu düşünüyorum. Sonraki süreçte ise STK’ların yoğun bir çabası oldu. Gördüğüm kadarıyla elbette bazı çocuklarda daha belirgin travmatik davranışlar vardı,fakat bu çocuklar deprem öncesinde de bazı sorunlar yaşayan çocuklardı diyebilirim.


SB: Ben hala daha çok fazla çocuğa ulaştığımızı düşünmüyorum. Öğrencilerimizin %20’sine belki de ulaştık. Okulumuzun öğrencileri genelde üç farklı mahalleden gelirlerdi. Okulumuzun olduğu mahallede dayanışma mekanları kurulmaya çalışıldı. Tabii, buralara gelebilenler sadece o mahalledeki çocuklar oldu. Normalde okula servisle gelen öğrencilerimizi açıkçası çok fazla göremedik. Üstelik bahsettiğimiz bölgeler nispeten ekonomik durumu daha iyi yerlerdendi. Bu sebeple her şeyi düşününce çocuklarımızın tamamının ne şartlarda olduğunu tam olarak bilmediğimizi düşünüyorum. Bazı çocukların depremden sonra evde bakım yükümlülükleri olabileceğini, hatta bu dönemde kız çocuklarının çok farklı sorunlarla yüzleşmiş olabileceklerini de göz önünde bulunduruyorum. Okullar açıldıktan sonra okula devam etmeyen çocukların neden etmediklerinin araştırılmasını öneriyorum.


Tabii bir de göç edenleri de düşünmek gerekiyor, Mersin ve civar illere göç edildiğini de biliyoruz.


AB: Bizim bölgemizde aslında çok fazla göç olmadı. Bizim okulumuzda 338 öğrencimiz vardı, depremden sonra ilk sayımız 280 oldu daha sonrasında 300 öğrenciye yükseldi. Resmi olarak 38 öğrencinin nakil olduğu bilgisine ulaştık.


SB: Sayıların yanında çocukları da gözlemlemek gerekiyor. Benim ilgimi çeken bir şey oldu. Çocuklar okulda hiç kavga etmediler, tartışmadılar. Yani, okulda normalde bir paylaşma alanı olur ve fikir ayrılıkları da beraberinde gelir. Fakat depremden sonra çocuklarda belki de bir donma etkisi oldu, çocuklar arasında olağanüstü bir durum olduğunu anlayabiliyorum.


Deprem sonrasında öğrencilerin ve öğretmenlerin sosyal hayatları ve eğitim hayatları açısından ihtiyaçları neler oldu? Şu anda öğrencilerinize ve meslektaşlarınıza baktığınızda gördüğünüz en önemli ihtiyaçlar neler?


SB: Benim için en kritik konu psikososyal destek konusu. Ben ve Ayhan Hoca aktif olarak STK’larda yer aldığımız için tanıdıklarımız sayesinde bu desteğe daha rahat ulaşabildik. Ama çocuklar açısından baktığımda psikososyal desteğin çok eksik olduğunu görüyorum.


A.B: Öğretmenlerde de bu eksik var. Biz sosyal ağlarmızla buna ulaşabildik. Biz başka okullara eğiticinin eğitimi için gittiğimizde fark ettik ki, öğretmenlerin de çok ciddi travmaları var. Kimisi evini, kimisi eşini dostunu, çocuğunu kaybetmiş, fakat hala daha görev başındaydı. Travma yaşayan öğretmenlerin görev başında olmaları da çok zordu.


SB: Her okula bir psikoloğun, sosyal hizmetler uzmanının ve özellikle de hukuk danışmanı gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de çocukların hukuksal hakları için birçok şeyin kayıt altına alınıp raporlanması gerekirdi, krizler çok daha sağlıklı atlatılabilirdi. Bir psikoloğun öğretmenlerle görüşüp dersler hakkında da yönlendirilmesi iyi olabilirdi. Üstüne bir de sınavlar yapıldı.


AB: Sınav dönemi de zorluydu. Hiç travma yaşamamış çocuklar ve ağır bir durum yaşayan çocuklar aynı sınava sokuldular.


Hatay’ın yeniden inşası hakkında çok şey konuşuyoruz, tartışıyoruz. Fakat en çok merak ettiklerimden biri de yeniden inşa sürecinde çocuklar için neler yapılabilir?


SB: Okullar yıkıldı. Çocukların alıştığı düzen bozuldu. Zaten önceden de bazı bina sorunları yaşanıyordu, nüfus ve fiziki yapı arasında dengesizlik olabiliyordu, şimdi bu daha da arttı. Örneğin bazı sınıfların birleştirilmesi gerekecek. Çocuklar çok kalabalık sınıflarda eğitim öğretim görmek zorunda kalacaklar. Eğer öğretmenler tayin istemedilerse aynı öğretmenler aynı çocuklarla eğitime devam edebilir. Çok hızlı şekilde yatay yapılanmayla yapılacak okullara ihtiyaç var. Çocukların eğitim alma haklarının korunması gerekiyor. Aynı zamanda çocukların akranlarıyla bir arada olmaları gerekiyor. Zaten enkaz içinde oyun oynuyorlar. Bizim çocuklarımız eskiden Harbiye’den Sümerler’e bisikletle giderlerdi, Dostluk Parkı’nda zaman geçirirlerdi. Bazen bütün gün çocuklar burada olurlardı ve şu anda bu güvenli alan yok. Çok hızlı şekilde güven içinde bir araya gelebilecekleri mekanlara ihtiyaç var. O parklarda şu anda çadırlar var, mecburen bazı mekanları STK’lar kullanıyor, işyerleri var. Hepimize yetecek kadar yer var, önemli olan organize olabilmemiz. İvedilikle bütün çocuklara psikolojik danışmanlık sağlanması gerekiyor. Geçen gün arabam için sanayiye gittim ve küçücük çocukları gördüm. Aileler de işsiz. Pandemi, deprem arka arkaya geldi ve çocuklar okula gidemedi. Artık eğitimin anlamını geri kazanması gerekiyor. Okulun gelecek adına teminat veren bir kurum olması gerekiyor. Kız çocukları için tehlike daha da büyük, erken yaşta evlilik, kardeşlere bakma sorumluluğu gibi riskler çocukları bekliyor. Okulların gerçekten “Çocuk Koruma Programı”na sahip olması gerekiyor.


Okullar depremden sonra ilk kez açıldığında neler oldu?


AB: Öğretmenler okula geldiler ama nasıl geldiler? Çoğunun ulaşımı da oldukça zor oldu. Bulunduğumuz mahallede iki ilkokul da yıkıldı, ortaokullarla birleştirildi. Bu kadar öğrencinin aynı binada eğitim görmesi imkansız, artık bazen “gece vardiyasında çalışırız” diyoruz. Çocukların nefes alabilecek yerlere ihtiyaçları var. Bulunduğumuz köyde 1285 hane var, 680’i yıkılmalı deniyor. Çocuklar bu zamana dek travma yaşamadılar, neticede evlerine girip çıkarak bağlarını koparmıyorlardı, banyo tuvalet ihtiyaçlarını kendi evlerinde karşılamaları bile önemliydi. Yıkımlar mecburen yapılacak, esas bundan sonra maddi yardım ve psikolojik yardıma ihtiyaçlar artacak.


Öğretmenler için Hatay bölgesinde özel bir konaklama desteği var mı? Lojman kavramı hakkında biraz konuşalım isterim.


AB: Lojman kavramımız buralarda yok. Nisan’dan itibaren her hafta konteynırlar hakkında konuşuluyordu ama pek göremedik. Öğretmenlerin yerleştirilmesi için sağlıklı bir yerleşme planına ihtiyaç var. Yeni ataması yapılan öğretmenlerin en çok sorduğu soru nerede kalacakları hakkında. Hatay’ın yüzde 98’i yok oldu. Konaklama açısından ihtiyaçlar artacak. Yeni gelecek öğretmenler ne yapacak?


SB: Öğretmenler kaldıkları yerden okula nasıl gidecekler? Ulaşım nasıl olacak? Önümüz kış. Öğretmenlerin kendi ailelerine de destek vermeleri gerekiyor. Bunları düşünmemiz gerekiyor.

Seval Binici ve Ayhan Binici


Eğitim materyalleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Öğretmenler ve öğrenciler bunlara kolayca erişebiliyorlar mı?


SB: Ben bir öğretmen olarak kendim alıyorum. Evet, pek çok STK ve gönüllüler yardımlar gönderdiler. Çok fazla çanta, boya kalemi geldi. Fakat bunlar tükenen şeyler. Nasıl sürdürülebilir olacak? Bilemiyorum. Herkeste bir örnek çanta ve aynı ayakkabının olduğunu görmek de garip mesela. Artık öyle bir dünyada yaşamıyoruz. Çocukların seçim hakları olması gerektiğini düşünüyorum.


Görüşmemiz Hatay’daki internet bağlantısı sebebiyle bir süre kesildi ve yeniden bağlanmak için bekledik.


Peki, hazır internette böyle sorun yaşıyorken sormak istedim. Kimi öğrencinin belki internete bağlanacak cihazı yok, kiminin belki bağlantısı şu anki gibi sık sık kesiliyor. Bu çağda internete erişimin bilgiye ulaşmayı etkilediğini düşünüyorum. Bir öğretmen olarak neler yaşıyorsunuz?


AB: Şu an iki sokak ilerimizde elektrik yok. Bazı mahallelerde elektrik gidip geliyor sürekli. İnternet çekim gücü iyiymiş gibi gözüküyor ama maalesef durum bu değil.


SB: Elektriğin bile sürekli kesilip geri gelmesi insanları deprem anına geri götürmeye yetiyor. Ben eşim ve çocuklarıma sarılarak belki biraz atlatabiliyorum ama insanların neler yaşadığını düşünemiyorum. İnsanlar korkuyor.


AB: STK ve bazı siyasi parti kolları bölgeye arıtma cihazları yerleştirdiler. Çadırkentlerde de suya bile erişim kısıtlı. O şekilde bir yaşam sürüyor.


SB: İnterneti bir kenara koyalım, bugün ziyaret ettiğimiz köydeki bir okul müdürü hala daha okulda kalıyor. Düşünebiliyor musunuz? Bir yurtta kalan görme engelli bir öğretmenden bahsettiler. Okullar açık olduğu zamanlarda bu öğretmeni de araçla gönüllü olarak okula getirip götürüyorlar. Nasıl olacak?


Yeni eğitim-öğretim yılı da başlıyor. Engelli öğrencilerin ihtiyaçları karşılanıyor mu?


SB: Bazı insanlar Adana’ya, Mersin’e, Tarsus’a adres taşımış, şimdi dönecekler. Evlerine en yakın okula kayıt olacaklar. Sınıfın, okulun neresi olacağı belirsiz. Şu anda kapsayıcı bir tasarıma ihtiyaç var. Deprem sonrasında ampute olmuş birçok insan var, belki de disleksi bir öğrenci tetiklendi ve her şeyi baştan öğrenmesi gerek. Belki de öğrenme güçlüğü çeken çocuklarımız vardır. Tüm bunlarla mücadele etmeliyiz, bu elbette öğretmenler için bambaşka sorumluluklar da taşıyor. Öğretmenlerin inanılmaz bir duygusal emek vermesi gerekiyor. Özel eğitim öğretmenlerinin de durumu ayrıca önemli. Bu öğretmenlerin eğitim verebilecekleri yerlere ihtiyaç var. Sahada insan gücüne ihtiyaç var.


Sivil Toplum Kuruluşları deprem sonrasında eğitim alanında ne gibi faaliyetlerde bulundular? STK’ların önemi bu dönemde yeterince anlaşılabildi mi?


AB: STK’lar olmasaydı eğitim bundan çok daha fazla aksayabilirdi. STK’ların halkı bilinçlendirmesiyle telafi eğitimleri açılıyor. Okullar kapalıyken de STK’lar bir şekilde durumda etkili oldu. Tabii, burada bazı dezavantajlı durumlar da yaşandı, formasyonu olmayan insanlar sahaya indi. Bu sebeple bakanlık da STK’lara karşı hassaslaştı, büyük bir alanın denetlenmesi de elbette zor. Neticede STK’lar büyük bir boşluğu büyük oranda olumlu olarak doldurdular.


SB: Bence STK’lar ilgili en önemli sorun, insanların STK’ların verdiği hizmetleri nasıl konumlandıracağını tam bilememesi. Hangi kurumun hangi yardımdan sorumlu olduğunu iyi değerlendirip ayırt etmek gerekiyor. Resmi kurumların ve STK’ların ayrımını insanların iyi yapması gerekiyor. Bizim penceremizden bakınca özellikle kadın dernekleri, çocuk haklarıyla ilgilenen dernekler, eğitim faaliyetleri yürüten dernekler gibi bazı oluşumlar çok iyi işler yürüttüler bu süreçte. Yeni nesil sivil toplum örgütlerine ihtiyaç var. Hak temelli olmak, kapsayıcı olmak, kendi içinde yatay ilişkilerin olduğu STK’lar bir öğretmen olarak önemsediğim şeyler. STK’ların sahada en görünülür ve en çözüm odaklı gruplar olduklarını düşünüyorum. Ancak eleştiri de yapmak gerek. Birçok STK’nın çadırkentler haricinde mahallelere girmediğini gördük. Evi ağır hasarlı olan ve mahallesinde belki de hayvanlarına bakan kişilere birçok STK ulaşamadı. Bir tanıdığımızın çocuğu okuma-yazmayı yeni öğrenmişti, çocuğun bu eğitimi unutmaması için ailesi onu STK’ların olduğu alana getirip götürdüğünü biliyoruz. Tabii ki, bu gibi örnekler çok fazla.


Öğretmen Ağı hakkında bilgi verebilir misiniz? Defne’deki Öğretmen Ağı Projesi’nden bahseder misiniz?


SB: Öğretmen Ağı, Eğitim Reformu’na bağlı bir STK girişimi diyebiliriz. Öğretmenlerin insiyatifleriyle yürüyen, yaratıcı problemler çözmek gibi amaçları olan bir karşılaşma alanı bizler için. Öğretmen Ağı’yla ilişkili olarak Adana, Mersin, Hatay ve Urfa’dan öğretmenlerin olduğu bir grubumuz var, adını “Lezzet Ağı” koyduk. Depremin ilk saatlerinden itibaren haberleşmek ve yardımlaşmak için bu grubu kurduk aslında. Elbette İstanbul’daki kolaylaştırıcı ekibimizden de yardım aldık. Öğretmenlerin ihtiyaçlarını bu ağ sayesinde karşıladık, mobil bir psikososyal destek ekibi oluşturduk. Çeşitli üniversitelerden akademisyenlerle ve kurumlarla ortaklaşarak programlar oluşturduk. Samandağ’daki Öğretmen Evi de kapalı, diğer bildiğimiz yerlerde de hasarlar var veya yıkılanlar oldu. Merkezdeki Öğretmen Evi zaten yıkıldı. Öğretmenlerin bir araya gelecekleri, mesleki gelişmeler sağlayabilecekleri bir alana ihtiyaç duyuyoruz. Böylece “Öğretmen Dayanışma Alanı” isimli bir proje geliştirdik. Kapsayıcılık en önemli özelliğimiz.


AB: Öğretmenlerin birbirinden beslendiği ve destek olduğu bir ağ bu. Öğretmenleri Defne’de buluşturmak istiyoruz.


SB: Öğretmen Dayanışma Alanı, meslektaşlarımızı Hatay’a davet etmeyi hedefliyor. Dertleşebilmek, birlikte öğretmenlik hallerini konuşabilmek, bazen de sadece bir çay içebilmek ama en çok da bu bölgede dayanışma gösterebilmeyi hedefliyoruz.


Özellikle de Hatay’ı göz önünde bulundurursak toplumsal olarak bu felaketten çıkarmamız gereken dersler nelerdir?


SB: Bu bölgenin bir deprem bölgesi olduğunu hep göz önünde bulundurmalıyız. Yeniden inşayı buna göre yapmalıyız.


AB: Aslında Türkiye’nin her yeri için bu böyle. Ülkenin her yerinde bir an önce yasa koyucuların gerekli düzenlemeleri yapması gerekiyor.


SB: Hatay’da bir arada yaşamayı zamanla öğrenmişiz. Bir arada yaşama kültürünü besleyecek araçlara ihtiyacımız var. Belki mültecilerle ilgili bakış açılarını çözümlemek, kadın ve çocuklar açısından olaylara bakabilmek… Tüm bu dezavantajlı grupları kapsayabilecek, toplulukların yaşamlarını, insan onuruna yakışır seviyeye getirmek için çözümlere gerek var. Toplumsal barış için çözümler gerek. Eğer ki bir şeyler yapılacaksa birlikte yaşam kültürü üzerine düşünmek gerekiyor. Çocuklarla bir arada yaşam, başka kültürlerle bir arada yaşam… Bunu yapabiliriz. Bunu daha önce Hatay’da yapabildiğimizi gördük. Bütün kültürleri koruyarak ama kapsayarak, bütün yaşam biçimlerine, bütün tercihlere alan açarak nasıl yaşayacağımızı düşünmek çok önemli. Böyle düşünen yöneticilere ve STK’lara ihtiyaç var.


Tüm emekleriniz için çok teşekkürler, röportaja katkınız için ayrıca teşekkürler. Sizler gibi öğretmenlerimizin varlığı oldukça çocuklar için umut dolu günlerin hayallerini kurmak kolaylaşıyor.

369 görüntüleme

Bu platformun kendine ait resmi bir görüşü yoktur. Bu oluşum içerisinde yer alan tüm yazılar yazarların şahsi görüşüdür.  Okuduğunuz bu yazının yayın hakları nehna.org’a aittir, ilkelerimiz gereğince sitemizdeki yazıların paylaşılmasında bir sakınca görmüyoruz. Ancak paylaşım yapılırken evrensel basın ilkelerine riayet edilmesi, yazının ilk olarak nehna.org sitesinde yayınlandığına ilişkin ibare bulunması ve yazarın isminin anılması hususlarına dikkat edilmesini önemsiyoruz.

bottom of page