top of page
  • Nevin Güneş

Kuzey Kutbu ve Güney Yarım Küre’de Okyanusta Yaşayan Kuşların Bir Araya Geldiği Yerdir Milleyha



Sosyal medyada kuş dedektifi ismiyle bilinen Emin Yoğurtcuoğlu bir kuş gözlemcisi. Samandağ’da bulunan Milleyha kuş cennetine kamuoyunun dikkatini çeken isim olarak da tanıyoruz kendisini. Deprem sonrası öncesi ve sonrasındaki süreçte Milleyha’da yapılan yanlış uygulamalara dikkat çekti, buradaki kuş ve bitki çeşitliliğinin öneminin altını çizdi. Dünya Çevre Günü olan bugün, Nevin Güneş kendisiyle deprem öncesi ve deprem sonrası Milleyha üzerine söyleşti.

 

Röportaj: Nevin Güneş

 

Emin sosyal medya takipçilerin senin hakkında bir fikir sahibi ama seni biraz tanıyabilir miyiz?

 

Ben Emin Yoğurtcuoğlu namı değer kuş dedektifi, babam bana kuş dedektörüsün diyor. Bunun sebebi de eskiden hep ben onların peşine gidiyordum şimdi onlar benim peşime geliyor. Aslında böyle bir tabir yok, ne dedektör ne de dedektif. Bizler gözlemci insanlarız, ben bir kuş gözlemcisiyim aynı zamanda yaban hayatını araştırıyorum. Ekoloji ve yaban hayatı bölümünü okudum. Bu merak nereden geliyor dersen çocukluğumdan. Dokuz yaşında ilk defa kuşları gözledim, on iki yaşında da ilk notumu almışım. Ankara’da yaşadığımız evin yanında bir park var o parkta yüz yirmi tane saka kuşu görmüşüm ve şöyle yazmışım: ‘Bunları her halde biri buraya bıraktı.’ Çünkü karga güvercin ve serçeden başka hiçbir kuşun şehirde yaşayabileceğini düşünememişim. Bu süreç bende daha fazla bir merak uyandırdı kuşlara daha fazla bakmaya başladım.

 

Kuşlar ve doğa vazgeçilmezin. Peki ya Milleyha ile ilk kez nasıl tanıştın?

 

Milleyha’ya ilk 2005 yılında geldim. Orada çalışmalar yapan Ali Atahan’ın arkadaşlarının ve akrabalarının kayıtları beni çok meraklandırmıştı. O zamanlar yaş olarak da ufaktım. Sonrasında Milleyha’ya tur düzenledim. Kuş meraklısı olan, kuş fotoğrafçılarının ve gözlemcilerinin görmek istediği nadir türlerin uğrak noktasıydı. 2008 ve 2015 yılları arasında her kış en az iki kere Samandağ’a geliyordum. Ama genellikle buradan kaçarak gidiyordum, çünkü çok ciddi bir avcılık sorunu vardı, o zamanlar korkunç boyuttaydı, uçan kuşun uçmaya hakkı yoktu, her şeyi vuruyorlardı ve aynı zamanda bölgeyi bir sulak alan göl gibi tanımıyordu insanlar, daha çok atıl alan, hafriyatların döküldüğü bir saha olarak görüyorlardı. Bu da benim canımı sıkıyordu özellikle o zamanlar burası ne biçim bir yer deyip çekip gitmek için sabırsızlanıyordum. Doğası beni etkilese de insanların davranışları cazip gelmiyordu.

 

Milleyha’nın kuşlar için önemini biraz anlatır mısın?

 

Aslında sadece Milleyha olarak değerlendirmemek lazım Nevin. Hatay dünyadaki en özel göç noktalarından birisi. Neden dersen bir tarafı deniz bir tarafı çöl olan iki tane kıtayı birbirine bağlayan kuşak arasındaki önemli bir yer. Hatay’da da biliyorsun 196o’lar da Amik gölü kurutuluyor ve geride sulak alan kalmıyor. Milleyha bunun için çok özel hem deniz kenarında hem de iki dağ arasındaki bir ovada yani bir delta ekosistemi burası, Afrika’dan Arabistan Yarımadası’ndan ve hatta Hindistan’dan Avrupa’ya, Asya’ya ve Kuzey Asya’ya giden milyonlarca kuş buradan geçiyor. Özellikle büyük kuşlar kartallar, leylekler, pelikanlar, turnalar ve bunun gibi onlarca aileden milyonlarca birey Hatay’ın dağlarını tepelerini kullandıktan sonra Milleyha’da mola veriyorlar. Biz üç senedir yürüttüğümüz özel çalışmalar neticesinde avcılığı neredeyse bitirme derecesine geldik; hayvanlar o yüzden durabiliyorlar ve durdukları zaman da şu potansiyeli gördük, Milleyha gerçekten dünyadaki en cazip yerlerden bir tanesi. Sadece kuşlar için değil insanların kuşları izleyebilmesi içinde öyle. Çünkü aynı anda beş bin tane leyleğin önünüze konduğu başka bir saha görmezsiniz, özellikle fırtınalı ve zor hava şartlarında buraya çok fazla kuş geliyor. Üç yüz on civarı kuş türü kaydedildi bugüne kadar yirmi beş sene içerisinde ve bu üç yüz on türden bazıları Türkiye içinde ilk defa görülen kuşlardı. Yani dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan kuşlar mesela Arap çöllerinde yaşıyor ve Türkiye’de hiç gözlenmemiş ilk kayıtlarını Milleyha’dan aldık. Kuzey Kutbu’ndan gelen kuş ile Güney Yarım Küre'deki okyanusta yaşayan kuşun bir araya geldiği yerdir Milleyha. Mesela Kuzey Yarım Küre'den bir Çatal Kuyruklu Martı geldi, birkaç gün sonra Güney Yarım Küre'den Kül Rengi Yelkovan, ikisi de Türkiye için ilk defa görülen türlerdi. Bu durum tabii ki hem bilim dünyası için hem de bir alan için çok önemli bulgular.

 

“Depremin onaltıncı ayında olmamıza rağmen buraya hala hafriyat dökülüyor, ateş yakılıyor”

 

Sadece kuşlar için değil doğal alan olarak da korunması gereken bir bölge öyle mi?

 

Alan çok kıymetli sadece kuşlar açısından bakmamak lazım binlerce yeşil deniz kaplumbağası, binlerce kelebek, yarasa… Mesela yarasalar göç eder mi diye sorduğunuz zaman cevap insanlar için hayır olabilir ya da kelebekler için aynı şeyi söyleyebilirsiniz. Halbuki Afrika’dan kuzeye doğru giden binlerce canlının kelebeklerin, deniz kaplumbağalarının, yarasaların ve kuşların hem üreme sahası hem de göç durağı bu alan. Şimdi bu açıdan da çok önemli ama bir de üç yüzden fazla bitki türü yaşıyor bu alanda. Bunlar çok özel bitkiler çünkü Milleyha deniz kıyısında olduğu için tatlı su ekosisteminden de bir parçaya sahip. Asi Nehri de var çünkü işin içinde. Tuzcul bitkiler ve özel birçok farklı tür bir arada yaşıyor. Ama maalesef depremin onaltıncı ayında olmamıza rağmen buraya hala hafriyat dökülüyor, ateş yakılıyor. Süreçteki çabalarımızla moloz dökümünü durdurduk ama şimdide alıp muhteşem doğal vadilere döküyorlar bu da ayrı bir dert ve konu…

 

Sahada gözlem dışında neler yaptığını anlatabilir misin?

 

11Ocak 2021’ de Milleyha’da Çizgili Gerdanlı Kırlangıç görülmüştü. Pandemi sürecindeydik ve hareket etmemiz zordu ama ben şansımı zorlayıp Hindistan’dan gelen ve Türkiye’de ilk defa görülen bu kuşu görmek istedim ve gittiğimde göremedim ve göremeyince biraz daha kalayım dedim. Pandemi öncesinde gördüğüm, korkunç diye nitelendirdiğim kaçmama sebep olan  avlanmayı pandemi sebebiyle görmeyince kalmaya karar verdim. Ve çok fazla kuş gözlemlemeye başladım. Alanın potansiyelini görmeye başlamıştım. Her ne kadar Çizgili Gerdanlı Kırlangıç göremesem de alanda çok farklı canlı çeşitlerini izleyebiliyordum. Bunları izleyip alanda nadir türler ile karşılaşırken alandaki sorunlar gözüme çarpmaya başladı ve bu durum Samandağ’da kalıcı bir şekilde kalmaya karar vermeme sebep oldu. En azından bu alanı kurtarana kadar burada kalabilirim diye düşündüm. Ne kadar zor olabileceğini tahmin etmiyordum, kolayca halledilebilir diye düşündüm ama bölge o kadar ağır muamele görmüş ki her tarafı peşkeş çekilmiş, imara açılmış bataklığın ortasında imar var yani siz düşünün. Deprem sanki binlerce insanı öldürmemiş gibi bu sahalarda imar için bir yarış hali vardı. Bunu da durdurmaya çalışıyoruz. Üç yıllık süre içinde gece gündüz nöbet tutup, bir yandan alana gelen tüm canlıların fotoğraflarını çekip, belgeleyeceğim bir yolculuğa çıktım. Aynı zamanda beni de ilk defa durduran bir yer burası. Normal de dünyanın her yerine gidip seyahat eden bir insan iken ilk defa durmayı öğrendim Milleyha sayesinde. Durmak bambaşka güzellikler getirdi. Çünkü ben durdum bütün mevsimler üzerimden döndü, dünya döndü bütün o yaşamın birbiri ardına her gün nasıl değiştiğini orada çok iyi izleyebiliyorsunuz. Çünkü burası bir göç durağı olduğu için hayvanlar çok durmuyorlar, birkaç gün dinlenip devam ediyorlar bu heyecanlı bir değişim. Hatta dünyadaki birçok yerden çok daha heyecanlı diyebilirim.

 

Milleyha bölgesine Samandağ halkından daha çok vakıfsın ve aktif olarak sahadasın. Senin çaba ve mücadelenle  Milleyha çok fazla insan tarafından bilinir oldu.  Milleyha bölgesi bu coğrafya için neden bu kadar önemli?


Evet ben de artık bir minninayım (gülümsüyor). Böyle diyorum kendime. Evet Milleyha’yı ilk duyurmaya başladığımızda Samandağlı ve Hataylı çoğu insan habersizdi. Kuş gözlemcilerinin bazıları dışında ilgi görmediği bir yerdi. Ama şu anda tüm Türkiye ve dünya buradan haberdar. Tabii ki bunda benim yüzbinlerce takipçili sosyal medya hesaplarımı sürekli kullanıp burayı anlatmam ciddi anlamda etken oldu. Bunu biraz da sebebi alandaki abuk sabuk işlerle de alakalı. Bir gün gidiyorsunuz moloz dökülüyor bir gün gidiyorsunuz yangın çıkıyor, bir gün gidiyorsunuz avcı girmiş, her gün aynı şeylerin onlarcasını bir arada görüyorsunuz. Haliyle bu insan ötesinde bir durum. Yani insan kendini her şeyin merkezine koyarsa en sonunda kendi içine çöker farkında değil. Böyle yaşam alanlarını bizim canlıların elinden almamamız gerekiyor. Çünkü dünya ortak bir yaşam alanı. Sadece insanlara ait olamaz, bir insan oraya gidip ben ev yapacağım derse ve orada yuva yapan yüz tane farklı canlının evinin ortasına kendine ev yaparsa bir sonraki depremde yine ölecek. Bunu açık açık söylüyorum çünkü böyle bir acımasızlık karşısında bulacağın şey sadece acımasızlıktır.

 

Dünyayı gezdiğim için şunu söyleyebilirim Milleyha gibi bir alan korunursa bölgedeki herkese katkı sağlayacak bir araca dönüşecek. Çünkü orada izlenecek sahnelerin birçoğunu dünyanın herhangi bir yerinde görme şansınız yok. Bölgeyi koruma altına aldıktan sonra reklam ve pazarlaması iyi bir şekilde yapılarak dünyaya tanıtılması gereken bir saha. Tüm dünyadan ve Türkiye’den birçok insan gelecektir. Ama her şeyden öte bu kadar büyük deprem atlatmış bir bölgenin insanları travmalarını burada yenecek. Gelecekler bölgede denize bakacaklar, kuş seslerini dinleyecekler, huzuru bulmak için uzağa gitmeye gerek yok. Huzur ne bağımlılıklarda, ne alkolde ne de tıka basa yemekte… Huzur bir kuş sesinin nağmelerinde, ufak bir çiçeğin kokusunda bulunabilir. Basittir, samimidir. Yanlış düşündürmesi, sizi yanlış yollara sokması mümkün değildir. Samimiyet ile doğada bir canlının şarkısını dinlemek insanın iç dünyasındaki travmaları da iyileştirir. Sıkıntıları bıçak gibi keser. Problemleri gün yüzüne çıkartıp sizi rahatlatacak yolculuklara çıkarır. Benim en çok hissettiğim bu zaten. Bir coğrafyada dönüşüm isteniyorsa insanlıkları gelişsin, yani bağımlılıklar, hırsızlıklar bitsin, birbirlerinin haklarının gaspı bitsin, insanca bir yaşam olsun, gerçek anlamda kardeşliğin hüküm sürdüğü bir coğrafya amacımız varsa Milleyha nezdinde Samandağ ve Hatay üzerinden başladığımız bu muhteşem çalışma tüm ülkede gözlemleyeceğimiz bir dönüşüme vesile olacak. Bunu inşallah hep beraber göreceğiz.

 

“On milyon yılda oluşmuş bir yeri on sene önce imara açmışsınız, satmışsınız bataklığı”

 

Emin katkıların, emeklerin ve başlattığın çalışmalar harika. Bölgenin genel sorunları  avlanma, bilinçsizlik  özel mülk olması  hepsi büyük birer sorun…

 

Evet Nevin en büyük sıkıntı avlanma ama bu bir avlanma değil katliam hatta soykırım da diyebilirsiniz. Önünden kalkan, tepesinden geçen ne varsa öldürenlerin ülkesi burası. Ve bunu biz acı acı görüyoruz. Bu bir adet, bu bir kör gelenek, Allah’ı gökyüzünde arayanların havaya ateş etmesi çünkü bir canlının o kadar zor şartlarda göç ederken, silahlı saldırıya uğraması kadar korkunç bir şey yok. Ve daha da acısı bunun zevk için yapılması. Bir insan gökyüzünden kuşu kopardığı zaman kendi kanatlarını da yok ediyor. Bu değişecek artık kızdığım şeyler değil bunlar çünkü kimse gelip bu insanlara anlatmamış bunun ne demek olduğunu. Ben bu üç senelik süre zarfında önüme çıkan herkese anlatıyorum, avcı bile olsa gidip konuşuyorum. Şu ana kadar gördüm ki hep değişti hep insanlar hızlı bir şekilde dönüştüler. Çünkü aslında kimse bir canlıyı gökyüzünden koparmak istemez. Ve dediğimiz gibi on milyon yılda oluşmuş bir yeri on sene önce imara açmışsınız, satmışsınız bataklığı. Bunun üzerine deprem oldu sözde bir daha benzer bir olay yaşamayalım kaygısıyla hareket edip 100 sene sonrayı planlayarak evlerimizi yapacaktık ama siz gidiyorsunuz hali hazırda duran bir gölden nemalanmaya çalışarak binlerce insanın ölümüne yol açmış moloz ve hafriyatı alana döküp üzerine bina yapıp yaşamayı hayal ediyorsunuz. Bunlar kabul edilemez şeyler. On milyon yıllık yaşam sahasının on yılda mundar edilmesi bizim ülkemizde mümkün insanoğlunun yapabileceği bir şey ama yapılmayacak. Böyle bir zamanda değiliz artık. Artık görenler var gözlemciler var bizler varız. Doğanın çığlığını duyduk ve duymazdan gelmedik. Bana kal dediler ve kaldım benim de oradaki vazifem böyle bir şey. Bu süreci güzel ve sağlıklı bir şekilde yönetmemiz gerekiyor. Kavga ve gürültü ile değil insanları bilinçlendirerek yapacağız. Zamanı geldiğinde de insanlar teşekkür edecek bunu da biliyorum.


Milleyha'da molozlar

Deprem öncesi Milleyha ve deprem sonrası Milleyha’yı karşılaştırmanı istesem

 

Deprem öncesinde Milleyha oldukça fazla sorunu olan, yok edilmek için kılıcı boynuna geçirmek için bekleyenlerin olduğu bir yerdi. Deprem işleri daha da kötüleştirdi. Bakanlığın bizzat söz vermesine ve sulak alanlara ve yakınlarına dahi kesinlikle moloz dökülmeyecek demesine rağmen yerel belediye başkanının gelen koordinatör valilere alanı göstermesi ile molozlar alana döküldü ve alan mundar oldu. Her ne kadar bunu bakanlık yapmış gibi görünse de maalesef alanı bilen tanıyan ve orada bir park projesi olan eski belediye başkanının yönlendirmesi bu duruma yol açtı. Aradan geçen bir buçuk senelik zaman diliminde oradaki molozlar alınıp ülkenin el değmemiş son vadileri olan Çevlik-Arsuz yolundaki muhteşem bölgelere dökülüyor. Artık ne denir bilemiyorum. Nereye dökülebilir dersen kullanılmayan taş ocaklarına, maden ocaklarına dökülebilir, Milleyha’ya zaten zarar vermişsiniz oradan zaman içerisinde alınır yol yapımında kullanılır. İlla gidip hiç el değmemiş başka bir yeri yok etmek nedir? Bunu artık sizin insafınıza bırakıyorum. Umarım ki onlarda toparlanır. Bir yandan da deprem molozlarının Milleyha’ya dökülmesi insanların orayı savunması sayesinde adının daha çok duyulmasına sebep oldu. Bu arada molozların alınması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Şu anda oraya gençlik merkezi mi kursak ne yapsak diye düşünüyorlar. Ben bakanlıklar ve Doğa ve Milli Parkları Koruma Müdürlüğü ile de iletişim halindeyim. Bunları sunmayı düşünüyoruz. Umarız ki aklın yolu birdir deyip orayı aslında olduğu gibi bir tuz gölü haline getireceğimiz günleri görürüz.

 

Gerçekten akıl alır gibi değil yaşananlar. Peki insanların bilinçlenmesine yönelik çalışmaların sosyal medya da gördüğümüz kadarıyla hep oldu, hedefte ne var?

 

Bu çalışmalar tabii ki insanların bilinçlenmesine ve uyanmasına yönelik çalışmalar. Ama emin olun insanlar orada doğayı ve kuşları gördüğü zaman hayatlarında birçok şey düzelecek. Çünkü doğayı hatırlayan bir insan kendini hatırlayan insandır. Kendini hatırlayan insan da eskisi kadar yanlış yapmaz. Bu dediğimi hiç unutmayın, bu sorunun cevabı bu kadar kısa.  

 

Genel olarak baktığımızda ise katliamların yapılmasına engel olmak, eğitimlerle yerel halkın kazançlar elde etmesini sağlamak ve uzun vadede hem doğanın hem insanların kazandığı modellerin yaratılmasını sağlamak. Şu an yaratım sürecindeyiz ümidim çok.

 

“Milleyha’nın Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edilmesi için çaba gösteriyorum”

 

Yerel ve kamu yönetimi bölgenin güvenliği için destek veriyor mu?

 

Bugüne kadar yerel yönetimden bir fayda görmemiştik. Son seçimden sonra Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay durumu biraz değiştirdi. Sürekli orada zabıta görebiliyoruz ve bölgenin korunması için çalışacağını ifade ediyor. Aynı zamanda Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Öntürk de konuya bizim gibi bakıyor ama henüz onunla tam bir iletişime geçemedik. Valilik depremden önceki süreçte çok ciddi bir adım atarak avlanmaya kapattırdı bölgeyi ve doğal sit alanı statüsü için süreci başlatmıştı. Ama tabii deprem sonrasında süreç sekteye uğradı. Ben inisiyatif kullanarak bakanlıklarla görüşüyorum ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edilmesi için çaba gösteriyorum. Bu da gerçekleştiğinde ciddi bir ivme kazanmış olacağız, çünkü evet hayvanlar hala geliyorlar ama duramıyorlar çünkü bölge insan elinde kaldığı için güvende hissetmiyorlar hala. Unutmayalım ki, iki sene öncesine kadar katliam yaşanıyordu. Leylekleri havada olduğu için martıları uçtuğu için öldüren insanlarla doluydu saha. Şimdilerde hayvanlar bölgenin düzeldiğini hissetmeye başladılar.

 

“Bu kadar güzel bir coğrafyaya bu kadar kötülük edenler maalesef minnina değiller olamazlar.”

 

Hayal ettim de Milleyha dünyanın farklı bir yerinde olsaydı nasıl olurdu?

 

Milleyha dünyanın farklı bir yerinde olsaydı yani bazen aklıma gelmiyor değil. İngilizlerin ya da Japonların elinde olsa Güney Afrika da ya da Amerika’nın herhangi bir yerinde olsa şu an oradaki insanlar para basıyordu. Öyle söyleyeyim size. Ve bunu bir tane bile çivi çakmadan yapıyor olurlardı. Sadece doğayı kendi haline bırakarak, araba girişine müsaade etmeyerek. İnsanların yürümesi teşvik edilerek, bisiklet yolları yapılarak, gözlem kuleleri yapılarak ziyaretçilerin bilgilendirilmesini sağlayacak ziyaretçi merkezi yapılarak. Bizde niye olmasın?

Olacak. Ortadoğu coğrafyasında çok zor gibi görünüyor ama Samandağ insanı buna müsait. Çünkü insanlar aslında memleketlerine aşıklar. Bende aşığım oraya gerçekten oranın kıymetini biliyorum. Belki biraz daha iyi biliyorum. Bu kadar güzel bir coğrafyaya bu kadar kötülük edenler maalesef minnina değiller olamazlar. Bu toprağın değerli olduklarını hatırladıkları zaman ben de onlara yeniden minnina diyeceğim. Kendi toprağımızı korumak ve geleceğe bırakmak bizim en büyük vazifemiz ve yükümlülüğümüz. Ve bundan alternatif yöre halkının kazanmasını sağlamakta hedefimiz.

 

Bölgeyi bir cazibe merkezi haline getirebiliriz o halde.

Az önce de söylediğim gibi. Bölgeyi kendi haline bırakırsak, zarar görmüş alanları rehabilite etsek, ufak tefek dokunuşlarla örneğin bilgilendirme panoları, insanların doğayı nasıl okumaları gerektiğine dair fikir verici alanlar. Düşünsenize herkes gelir. Ve bunun yurt içinde ve dışında reklamı çok iyi yapılır. Daha şimdiden benim orada 310 türün kayıtlarını yaparken çektiğim fotoğraflar o kadar çok dikkat çekti ve yabancı dergide yayınlandı ki hepsinin elimizde ispatı var. Daha da ötesi gelecek.  Biz bir web sitesi hazırlıyoruz. Sevgili Aslı Günay İngiltere’de yaşayan bir yazılımcı iken bu iş için döndü ve sitemizi hazırlıyor şu anda. Sitede hem Türkçe hem İngilizce tüm bilgilendirme olacak ve bunu dünyanın istediğiniz yerinde kullanabileceksiniz. Bu sitede tüm dünyadan insanların buraya gelip kalıp burayı görmesine sebep olacak. Bölge turistik açıdan da çok güçlü zaten. Milleyha da ayrıca insanların gelme sebebi olacak güçte bir bölge.

 

Tüm yaptıkların hayranlık uyandırıcı ve ilham verici peki senin bölge hakkında eklemek istediklerin neler?


Ben Samandağ’ı seviyorum. Türkiye’de yaşanabilir gördüğüm en güzel yerlerden birisi bu coğrafya. Beni ilginç bir şekilde tuttu ve çekti. Bana öğretmeye devam ediyor. Oranın insanları için çok güzel şeyler söyleyebilirim gerçek dostluklar kurabildiğim, çok fazla insanın faydasını gördüğüm ve kendimi orada evdeymiş gibi hissettiğim tek yer. Dünyada herhangi bir yerde hala bir evim yok. Ankara doğumluyum ama nerede yaşarsın dersen tam karar verdiğimi söyleyemem ama Samandağ buna en yakın yerlerden birisi. Daha da ötesini söylememe gerek yok sanırım gerçekten çok seviyorum bu coğrafyayı.

 

Emin tüm bu bilgiler, doğa için gösterdiğin çaba, insanlara ilham olacak, yeniden hayal kurdurtacak olasılıkları hatırlattığın, tüm yoğunluğunun arasında sorularımıza içtenlikle cevap verdiğin için kendi adıma çok teşekkür ederim. Emeklerine sağlık, daima var ol.

 

Emin Yoğurtcuoğlu


Fotoğraflar Kaynak:Emin Yoğutcuoğlu

 

 

Comments


Bu platformun kendine ait resmi bir görüşü yoktur. Bu oluşum içerisinde yer alan tüm yazılar yazarların şahsi görüşüdür.  Okuduğunuz bu yazının yayın hakları nehna.org’a aittir, ilkelerimiz gereğince sitemizdeki yazıların paylaşılmasında bir sakınca görmüyoruz. Ancak paylaşım yapılırken evrensel basın ilkelerine riayet edilmesi, yazının ilk olarak nehna.org sitesinde yayınlandığına ilişkin ibare bulunması ve yazarın isminin anılması hususlarına dikkat edilmesini önemsiyoruz.

bottom of page