Yine orada, kendimi en çok ait hissettiğim yerdeydim. Eski Antakya sokakları… Bıkmadan, usanmadan her gün geçebilirim o mahalleden, önünden geçtiğim her ev bana küçük de olsa mazide kalan bir anıyı, anlatılmış bir hikayeyi anımsatıyor.
Bu sefer ziyaret edeceğim yer, Affan Mahallesi’nin Kuyulu Çıkmazı’ndaki 7 numaralı ev. Mucizevi hikayesini çocukluğumdan beri duyduğum, fakat o zaman çok yakınında oturmamıza rağmen bir türlü ziyaret etmediğim Bedro Amcaların evi. Size bu evin hikayesini anlatmadan önce evin sakinlerinden bahsetmek isterim. Şu an artık hayatta olmayan Bedro Katremizgil, Antakya Rum Ortodoks Kilisesi’nin “msaltik”lerinden yani okuyucularından. Hikayeyi kendisinden dinleme şansına ne yazık ki erişemedim. AmaBedro Amca’nın şu anda aynı evde yaşayan oğlu İlyas ve gelini Hülya’nın acı Antakya kahvesini içerek dinledim anlattıklarını. Bugün Antakya üzerine hafızamızın gidebildiği kadar eskilere giden bir yolculuğa çıkıyoruz, öyle ki zamanın nasıl hızlı aktığının farkına bile varmıyoruz.
İlyas Abi Antakyalı, eşi Hülya Abla da Samandağlı olduğundan, sohbetimize ilk etapta bol bol Samandağ’ı överek başladık. Samandağ Antakya’ya göre daha kırsal, daha rahat ve insanın kendini daha özgür hissettiği bir yer. Herkesin küçücük de olsa mutlaka ekip biçeceği bir toprağı olduğundan köy huzuru taşıyan bir kasaba. Oraya dair belki başka zaman daha uzun konuşuruz, zira bugün sözümüzün misafiri Meryem Ana ikonasının bulunduğu eve dair anılar.
Kahvemizi içip muhabbete devam ederken konu elbette değişen ve dönüşen Antakya sokaklarına geldi. Hülya Abla’nın dediğine göre eskiden kendi evlerinin yakınındaki avlu evlerinde hep Hıristiyan ve Yahudi aileler otururmuş. Karşı komşuyla karşılıklı kapılar varmış, sonra bunlar pencerelere dönüşmüş. Mahallede Kurban Bayramı biter, yortu başlarmış; o biter, Yumurta Bayramı başlarmış. Sokakta sürekli bir coşku varmış. Zaman içerisinde başlayan göçle komşuluklar farklılaşmış. Şimdilerde o evlerde hâlâ oturanlara her geçen gün restore edilen bir başka butik otel, kafe veya meyhane komşuluk ediyor.
“Meryem Ana’ya hizmetçi olarak geldim”
Hülya Abla şu anda oturduğu avlulu eve gelin olarak gelişini anlatmaya başlarken, ben bu eve “Meryem Ana’ya hizmetçi olarak geldim” diyerek beni hikayenin içine çekti birden. Evet, kapısını çaldığım bu ev, senelerdir üzerinden şifalı olduğuna inanılan bir yağ sızan “Kutsal Meryem ikonası”nın bulunduğu evdi. İlyas Abi ile Hülya Abla bu evin üçüncü kuşak sakinleri. İlyas Abi, oturdukları evin 200 -250 yıllık bir geçmişi olduğunu da söyleyerek tarihe kocaman bir not düşüyor.
El işi ahşap Meryem Ana ikonası, Bedro Amca’nın çocukluğundan beri Kuyulu Çıkmazı 7 numaralı evdeymiş. Suriye’den bir tanıdıkları tarafından hediye edilmiş. 1979 senesinde Bedro Amca ve eşi buradan taşınmaya karar vermişler, hatta şehirden gidip ev bile bakmışlar. “Şehir” diyor İlyas Abi anlatırken, çünkü şu an oturdukları Affan Mahallesi,Antakya’nın birçok semtine göre köy gibi kalıyormuş o zamanlar. Bedro Amca ve eşi taşınmaya karar verdikleri günün sabahında salona indiklerinde, birkaç haftadır tartışmalarına sebep olan yağ birikintisinin kaynağını farketmişler. Meğer yağın kaynağı bu el işi ahşap Meryem Ana ikonasıymış.[1]
Ev halkı ilk başlarda ne olduğuna anlam veremiyor. Nihayetinde, ahşap bir dolabın içinde duran ikonadan değil de bu akıntının duvardan sızan bir şey olabileceğini düşünüp durumu papazlara anlatmışlar. Sonra haber hızla papazlardan müftüye, oradan belediyeye yayılmış. Sonunda ev halkından şüphe duymaya başlamış insanlar ve onların bir numara yaptıklarını düşünerek duvarı kazmak istemişler. Bedro Amca, etrafta yayılan dedikoduları önlemek için razı gelmiş duvarın kazılmasına. Ev halkının, papazların ve müftünün şahitliğinde duvarı kazımışlar ve zeytinyağına benzeyen bu sıvının nereden geldiğine dair hiçbir şey bulamamışlar. Akan sıvı incelenince bitkisel özlü olduğu ve hayli düşük asitli bir yağ olduğu ortaya çıkmış. İkonadan akan uçucu ve sarı renkteki yağ, taş duvarların arasında kalan ahşap dolaptan sızıp hemen yan odanın eşiğinde birikmeye başlamış. Kendisi de Ortodoks Kilisesi’nde okuyucu olan ve bunu bir mucize olaraksahiplenen Bedro Amca ile ailesi, yağın biriktiği yere pamuk parçaları koyarak yağın yere akmasını ve kutsal gördükleri bu yağın üstüne basılmasını engellemeye çalışmışlar.
Zamanla bu duruma kutsiyet atfetmek sadece Hıristiyanlara ait bir durum olmaktan çıkmış ve farklı inançtan insanlar da şifa bulmak için Bedro Amca’nın evine uğrar olmuş. Evin adı artık “Meryem Ana’nın evi” olmuş. Evin şimdiki sakinleri İlyas ve Hülya, 1979’dan itibaren her dinden ve mezhepten birçok insanın bu eve sürüklendiğini ve yüzlerce kişinin burayı ziyaret ettiğini, burada mum yakıp dua ettiğini ve o pamuk parçalarından bir tutam alarak şifa bulduğu bir yer olduğunu anlatıyorlar.
Bu evde mucize arayanlar Antakya veya Türkiye’yle de sınırlı değil. Hülya Abla şöyleanlatıyor: “15 sene önce bir misafirim geldi ABD’den, yağ istedi, verdim. Eşine dostuna dağıtmış ve kalanını çekmecesine koymuş, bir süre sonra çekmeceyi açıp baktığında o yağın arttığını fark etmiş.” Tabii ki, bu durum bir tedavi tavsiyesi değil, tamamen “inanç”la ilgili. Nitekim ev halkı da Meryem Ana ikonasını bir mucize olarak benimsedikleri için bu yağın birçok hastayı iyileştirdiğine ve yaralara iyi geldiğine inanmışlar.
Antakya ve civarındaki kiliselerin papazları, 1979 yılından beri Meryem Ana’nın bu mucizesini benimsemişler. Meryem Ana’ya olan bağlılıktan ötürü eskiden 15 Ağustos Meryem Ana Yortusu’nda, bu evde Meryem Ana’ya dualar edip mumlar yakıyorlarmış. Bugün ise bu mucize benimseniyor ama kabul görmüyor. İlyas Abi ve Hülya Abla’nın aktardığına göre, son zamanlarda din adamları bu ziyaretleri yapmaz olmuşlar.
Gerçi kilisenin bunu kabul edip sahiplenmesi, buranın bir şapele dönüşmesini gerektirir, bu da bölgeden sorumlu olan metropolit düzeyinde olan din adamlarının vermesi gereken bir karar.
Evindeki bu Meryem Ana ikonasının hikayesini Bedro Amca nasıl anlatırdı? Yağın aktığını gördüğü an hangi duyguları yaşamıştı, ne düşünmüştü? Tüm bu sorular artık yanıtsız kalacak, o nedenle İlyas Abi ve Hülya Abla’nın anlattıklarıyla yetineceğiz. Fakat şunu biliyoruz ki, eksik kalsa da bu Meryem Ana ikonasının hikayesi başka insanlara ulaşmaya devam edecek. Hülya Abla’nın deyişiyle isteyen, inanan herkes Kuyulu Çıkmazı 7 numaralı eve gidebilir, zira o evin kapıları yaz kış açık.
[1] Yıllar önce Bedro Amca’yla konuşma imkanı bulan Handan Demiralp ise hikayenin bu kısmını blogunda Bedro Amca’nın eşinin vefat ettiği günün sabahında yağın fark edildiği şeklinde aktarıyor.
Comments