Yüksek lisans tezim için konu belirleme zamanı gelip çattığında, aklımda doğup büyüdüğüm Mersin’le ilgili bir araştırma konusu seçmek vardı. Ancak, ne çalışmak istediğimi tam olarak bilmiyordum. Öncelikli amacım Mersin ile toplumsal cinsiyeti birleştiren bir konu bulmaktı ama nasıl bir konu seçmem gerektiği konusunda kararsızdım. Biraz düşündükten sonra, kurulduğu günden beri nüfusu göçlerle şekillenmiş bir kent olan Mersin’in eski yerlilerinin sayısının gitgide azaldığı aklıma geldi. Mersin’in geçmişini bilen az sayıda insan vardı artık. 1937 Tarsus doğumlu anneannemin anlattığı, Halkevi binasının dışındaki Atatürk heykelinin hemen önünden denizin geçtiği, şehrin göbeğinden denize girilen Mersin’i bilenlerin sayısı giderek azalıyordu. Bunun üzerine düşünürken Mersin’de doğup büyümüş ve halen Mersin’de yaşamakta olan 70 yaş üzeri bir grup kadınla sözlü tarih görüşmeleri yapabileceğimi fark ettim. Mersin’in 19. yüzyılın ikinci yarısından bugüne dek korumayı başardığı demografik yapıyı yansıtabilmek adına görüşmecilerimin arasında Mersinli Hıristiyanların da yer alması gerektiğinden emindim.
Çocukluğumda bu şehirde “biz”den başka Hıristiyan ailelerin de yaşadığını idrak ettiğimden beri Mersin’deki Hıristiyan nüfusla ilgili yeterince bilgi olmamasına hep şaşırmıştım. İlkokuldayken Hıristiyan arkadaşımın nereden geldiğini merak ettiğimi, Türkçe olmayan ismi nedeniyle onun yabancı olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Birkaç sene sonra ise o muaf olduğu din dersi saatini boş geçirdiği için bana hava atarken, aklım sıra onu Müslüman yapıp din dersine girmeye mecbur bırakmak için benim de “Bir kere ‘Eşhedü en la’ desene hadi lütfen,” diye onu kandırmaya çalıştığım da halen aklımdaydı. Ortaokul ve lise boyunca da bu konuda hiçbir şey öğrenemedim, Hıristiyanların ne zaman ve neden Mersin’e yerleştiğini bilmiyordum.
Üniversitede uluslararası ilişkiler eğitimi alırken hiçbir akademik çalışmada Mersinli Hıristiyanlara rastlamamam beni daha da şaşırttı. Azınlık literatürünün önde gelen çalışmalarında, Türkiye’de kadim etno-dinsel toplulukların yaşadığı şehirlerden bahsedilirken mutlaka zikredilen İstanbul, İzmir, Mardin ve Antakya gibi şehirlerin arasında Mersin’in adı geçmiyordu. Bu şehirlerde yaşayan etno-dinsel topluluklar üzerine yapılmış pek çok etnografik çalışma vardı, fakat Mersinli Hıristiyanları konu alan bir çalışma bulamıyordum. “Ama Mersin’de yaşayan Hıristiyanlar da var?” diyordum kendi kendime. Birkaç küçük istisna dışında, Mersinli Hıristiyanların medyada da kendilerine yer bulamadığını görüyordum. Mersin’de yaşamayan birinin, şehrin kuruluşundan beri orada yaşamakta olan kadim Hıristiyan topluluğundan haberdar olması imkânsız gibiydi. Bunu gördükçe daha da şaşırıyordum. Ben başka bir şehirde mi büyümüştüm? Mersin’de Hıristiyanların da olduğunu Mersinlilerden başka kimse bilmiyor muydu? Üst komşumuz Hıristiyan, çocukluk arkadaşım Hıristiyan, ortaokuldan beri en yakın arkadaşlarımdan biri Hıristiyan, yakın aile dostlarımız Hıristiyan’dı ama bu topluluğa ne akademik çalışmalarda ne de edebiyatta rastlanabiliyordu. Şehirde yaşayan hemen hemen herkesin bildiği, tanıdığı ama Mersin haricinde görünmez olan bir topluluk gibiydi Mersinli Hıristiyanlar. “Ülkenin geri kalanı bilmiyorsa da en azından Mersin ve yakın çevresinde yaşayanlar biliyor bu şehirdeki kadim Hıristiyan topluluğunu” diye düşünüyordum.
Ancak, bir süre sonra Adana’da doğup büyümüş ve Mersin’de Hıristiyanların yaşadığından haberdar olduğunu bildiğim biriyle yaşadığım bir anekdot bana bunun pek doğru olmadığını gösterdi. Adana’da yaşayan bu arkadaşım, günübirlik Mersin’e gelmişken onu Hıristiyan bir ortak tanıdığımıza başsağlığı ziyaretine götürmemi rica etmişti. Söz konusu tanıdık, benim çocukluk arkadaşımdı, annesi de annemle yakın arkadaştı. Bu nedenle daha önceden annemle beraber başsağlığı ziyaretinde bulunmuştuk zaten. Adanalı arkadaşımı da oraya götürmeyi kabul ettim. Eve girdiğimizde içerisi çok kalabalıktı. Üstelik evdeki misafirlerin yaş ortalaması da oldukça yüksekti. Evde Arapça, Fransızca, Rumca ve Türkçe bir ağızdan konuşuluyordu. Herkes farklı bir dil konuşuyor, hatta cümlenin ortasında bir dilden diğerine geçiyorlar ve birbirlerini anlamakta hiçbir güçlük çekmeden konuşmalarına devam ediyorlardı. Adanalı arkadaşım böyle bir sahneye ilk defa tanık olduğundan şaşırmış kalmış ve evdekilerin yabancı olduğunu düşünmeye başlamıştı. Çocukluğumdan beri bu tür konuşmalara defalarca şahit olan ben ise onun neyi bu kadar garipsediğini anlamamıştım. Evdekilerin yabancı olmadığını, Mersin’de yaşadıklarını söyledim. Arkadaşım “İyi de neden böyle konuşuyorlar o zaman?” diye sordu. Mersin’de yaşayan Hıristiyanların pek çoğunun anadilinin Arapça olduğundan habersizdi. Birçoğunun Lübnan’da eğitim aldığından ve kusursuz Fransızca konuştuğundan da bihaberdi. Kimilerinin Rum asıllı olduğunu ve Rumca konuşabildiğini de bilmiyordu. Bunları kısaca anlatmaya çalıştığımda “Peki neden cümlenin ortasında bir dilden diğerine geçiyorlar? Tek bir dil nelerine yetmiyor?” demişti. Bu insanların ev içinde ve aile arasında birden çok dille iletişim kurduklarını görmek onu şaşkınlığa uğratmıştı. Bu şaşkınlık arkadaşıma özel değildi elbette. Yukarıda da söz ettiğim gibi, Türkiye’deki pek çok kişinin Mersin’deki Hıristiyan topluluğuyla ilgili bir fikri yok ne yazık ki.
Mersin’in geçmişini ve eski Mersinli kadınları konu alan bir tez yazmaya karar verdiğimde “madam” olarak bilinen Hıristiyan kadınlarla da konuşmakta bu nedenle kararlıydım. Mersinli olduğum için zor da olsa “madam”lara bir şekilde ulaşabildim, fakat onları konuşmaya ikna etmek daha da zor oldu. “Hıristiyan mısınız? Neden bunları konuşmak istiyorsunuz? Dinler üzerine bir çalışma mı yapıyorsunuz? Konunuz Hıristiyanlık mı?” gibi sorularla karşılaştım. Hatta amacımı yanlış anlayıp ilk telefon görüşmemizde “Mersin’de Müslüman-Hıristiyan diye bir ayrım yoktur,” diye çıkışan bir görüşmecim de oldu. Müslüman erkek bir tanıdığım ise neden Hıristiyan kadınlarla konuşmak istediğimi anlamadı, “Mersinli Kurtuluş Savaşı kahramanlarımız varken neden Hıristiyanları çalışmak istiyorsun?” diye sordu. Halbuki, Mersin 19. yüzyılın ortasında küçük bir balıkçı kasabasından önemli bir doğu Akdeniz liman kentine evrilmeye başladığı zamanlardan beri buradaydı Hıristiyanlar. Ortodokslar, Katolikler ve Protestanlar Mersin’in kuruluşundan beri olduğu gibi bugün de buradalar. Aralarında en kalabalık cemaat olan Ortodoksların büyük bir kısmı Antakya’dan Mersin’e göç edenlerden oluşmasına rağmen şehirde hala Mersinli Ortodokslar da bulunuyor.
Mülakatlar boyunca hem Müslüman hem Hıristiyan kadın görüşmeciler, Mersin’in geçmişte nasıl kozmopolit, modern, çok dinli ve çok kültürlü bir şehir olduğundan sıklıkla bahsettiler. Şehrin günümüzdeki durumundan ve aldığı yoğun göçten oldukça şikayetçiler. Mersin’in geçmişteki Yahudi, Ermeni, Rum ve Hıristiyan sakinlerinin yıllar geçtikçe şehri terk ettiğini, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlere, çoğunlukla yurtdışına göç ettiklerini anlattılar. Ancak dikkat çekici olan, Müslüman görüşmecilerin bu “göç”e dair herhangi bir neden belirtmemesiydi. Özlemle andıkları ve gittikleri için şehrin kozmopolit yapısının zedelendiğini düşündükleri Yahudi ve Hıristiyan komşularının şehri neden terk etmiş olabileceğine dair bir şey söylememeye özen gösteriyorlardı.
Mersinli Hıristiyanlar üzerine yapılmış çalışmaların eksikliğini fark edince yüksek lisansı bitirdikten sonra devam ettiğim doktora eğitimimde Mersinli Hıristiyanları bir topluluk olarak ele almak istediğime karar verdim. Bu defa yalnızca 70 yaş üzeri Hıristiyan kadınlarla değil, yaş ve cinsiyet ayrımı olmaksızın konuşabildiğim kadar çok Mersinli Hıristiyan’la sadece Mersin ve geçmiş üzerine değil, pek çok konu hakkında konuşmak istiyorum. Merak edenlere doktora tezimin konusundan bahsettiğimde “Mersin’de Hıristiyanlar mı var?” gibi sorularla karşılaşıyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi, önceleri Mersinli Hıristiyanların Türkiye çapında olmasa da en azından Mersin ve çevresinde tanındığını zannederdim. Fakat tez konumu anlattığım Mersinli Müslüman bir erkeğin yaptığı “Lazımsa bir-iki tane Hıristiyan bulup getirelim” gibi sinir bozucu bir “espri”, bu topluluğun Mersinliler tarafından bile yeterince tanınmadığını bana göstermiş oldu. Bunun hiç adil olmadığını ve Mersin’in en eski yerlilerinden olan bu topluluğa büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum. Bugün Mersin’de yaşayan birçok insandan çok daha uzun zamandır şehirde bulunan Hıristiyan topluluğu, tıpkı Antakya, Mardin, İzmir ve İstanbul’daki etno-dinsel azınlıklar kadar çalışılmayı ve araştırılmayı hak ediyor. Bundan sonra literatürde Mersinli Hıristiyanlara daha çok rastlayabilmek dileğiyle…
Comments